Skip to main content

Siber Bilgi M.

Yazar: gakko
12-03-2013, Saat:11:00 PM
Yorum Yok
KIRMIZI BAŞLIKLI KIZ MASALINI BİR DE KURT'TAN DİNLEYİN

 Her gün yaptığım gibi ormanı temizlemeye çıkmıştım. Orman benim evim, temiz tutmak da benim görevim. Derken bir kız beliriverdi. Kırmızı başlık ve peleriniyle çok şüpheli bir görünümü vardı. Kimin aklına gelir bu garip kıyafeti giymek. Bir kurnazlık peşindeydi mutlaka. Bir süre dikkatle izledim bu garip kızı.
Elinde taşıdığı üzeri örtülü sepette kim bilir ne taşıyordu!.. Yürüyüşü bile normal değildi. Yanına yaklaşıp ne yaptığını sorunca bana büyükannesinin evine gittiğini söyledi ama gel de inan. Yine de bıraktım peşini kendi işime döndüm. Ama aklım o kıza takıldı bir kere… Bir gidip bakayım doğru mu söyledikleri dedim kendi kendime; gerçekten böyle bir büyükanne var mı? Siz olsaydınız gerçekliğini kontrol etmek istemez miydiniz? Orman benim evim. Ben hem ev sahibiyim, hem de diğer orman sakinlerine karşı sorumluyum. Neyse uzatmayayım… Gittim, baktım ve gerçekten bir büyükanne buldum. Sorduğumda“evet o küçük kız benim torunum” dedi. Ben de sorumlu bir kişi olarak; “bu küçük kız yabancılarla konuşulmayacağını öğrenmemiş daha .!
…” dedim ve anlattım küçük kızla karşılaşmamı ..
Büyükanne de ürperdi ve birlikte küçük kıza bir ders vermeye karar verdik. O yatağın altına saklandı, ben onun geceliğini giydim, başlığını taktım ve yatağına yattım. Küçük kız birazdan içeri girdi. Seslendi cevap
verdim. Ne şaşkın bir çocuk !.. Beni büyükannesi sanıvermişti. Ben benim büyükannemi değil sesinden, kokusundan bile tanırım oysa ki. Neyse bunlar bir şey sayılmaz, daha neler yaptı bilseniz.
Kulaklarımın niçin büyük olduğunu sordu. Ne ayıp şey hiç sorulur mu!… Yine de çocukluğuna verip yumuşak bir sesle cevapladım. “Seni iyi dinlemek için”… Ama bu sefer kalkıp da burnumun niçin büyük olduğunu sormaz mı!.. Küçük kız hiç mi hiç terbiye almamış. Ben zaten
burnumu kendime kompleks haline getirdim, özgüvenim sallantıda. Psikologlar, estetikçiler…
Dünya para harcıyorum ama nafile. Yine aldırmamaya çalışırken bu sefer de ağzımın kocaman olduğunu yüzüme vurmaz mı! Tabi ki kızdım, siz olsanız kızmaz mıydınız? O sinirle ayağa fırlayıp peşinde koşturmaya başladım. Birden ne olsa beğenirsiniz! Bir kocaman avcı elinde tüfek kapıdan dalıverdi. Beni “seni hain kurt,büyükanneyi yedin değil mi?..” diye suçlamaz mı !..
Halbuki büyükannenin kılına bile dokunmadım, Oda saklandığı yerden çıkıp beni korumaya çalışmadı. Malum yaşlılık, kulakları iyi duymuyor. Avcı mahkeme yapmadan infaz kararımı verdi. Tabi ben de adalet bulamayacağımı, hatta canımı yitireceğimi anlayıp pencereden zor attım kendimi.
Geçirdiğim büyük korkunun sarsıntısı yetmiyormuş gibi o gün bu gün ormanda bile yüzümü rahat gösteremez oldum. Adım haine çıktı. Yeter Artık .. Ben Suçsuzum ..
[Resim: NEXrlIN.jpg]

 
Yazar: mevthawk
12-03-2013, Saat:10:46 PM
Yorum Yok
İCRA'DAN DOĞAN BAŞARI 

18 bin liraya 2008 model Audi A3, 30 bin liraya Beylikdüzü’nde 3+1 daire, 15 bin 600 liraya 2008 model Mercedes Vito... Sadece bu kadar da değil; Boğaz’da bir yalı, balık çiftliğinin balıkları, 120 ton çamurlu su ve hatta genelev! Bütün bu saydıklarımız icra dairelerinden satışa çıkarılan ve satılan mallardan sadece bazıları.

Türkiye’de hep icralık olan vatandaşların ucuza satılan malları ve düştükleri zor durumlar anlatılır durur. Bunun yanısıra "ağlayanın malı gülene hayır etmez" düşüncesiyle icra ihalelerinden kimse mal almak istemez. Herkesin bu ihalelerden uzak durmasını fırsat bilenler ise bütün bu icralık malları neredeyse yok fiyatına topluyorlar. İcralık malları düşük fiyattan toplayıp satarak çok yüksek kazançlar elde etmeye başlayan bu gruplar zamanla ihaleye girmek isteyen vatandaşları da ihalelere sokmamaya başlamışlar. Bu durumdan en büyük zararı ihalelerde rekabet olmadığı için mallarını değerinin çok altında bir fiyata satmak zorunda kalan vatandaşlar görüyor.

2001 krizinde büyük zarar eden ve icralık olan bir ailenin çocuğu olan Can Emrah Özöral, üniversite okurken yaptığı birikimle otomobil alamayınca bu parayla kendi işini kurmaya karar vermiş. Kurduğu internet sitesiyle Türkiye’nin tüm illerindeki icra ihalelerini bir kaynakta toplayan Özoral, vatandaşların icra ihalelerine girme konusunda yaşadığı sıkıntıların üstesinden gelmeyi de başardı. Bugün Türkiye’deki tüm icra ihalelerinin yüzde 70’inin üzerinden yapıldığı ve 54 bin üyesi bulunan icralık.com’un 28 yaşındaki kurucusu olan Can Emrah Özoral ile bir girişimcilik örneği olan hikayesini anlattı.

İcra ihalelerini bir araya getiren bir internet sitesi kurma fikri nereden çıktı?

2001 krizinde kredi kartı borçları yüzünden ailemin 100 bin liralık evi icra yoluyla 30 bin liraya satılmıştı. Üstelik borçlarımızı ödemek için evimizi satmak için emlakçıya da vermiştik. O zamanlar evimizin bu şekilde satılmasından çok etkilenmiştim. Çok merak etsem de neden bu kadar ucuza satıldığını ve nasıl yapıldığını anlayamamıştım.

ÜNİVERSİTEDE TEMBEL BİR ÖĞRENCİYDİM

Daha sonra Uludağ Üniversitesi İşletme Bölümü’nü kazandım ve biraz tembel bir öğrenci olduğum için okulu 5.5 senede bitirebildim. Üniversite okurken aynı zamanda da çalışıyordum ve İstanbul’a 6 bin lira gibi bir birikimle döndüm. Bu parayla otomobil almak istiyordum ama gördüm ki kafama göre binebileceğim arabaların fiyatları en az 12-13 bin liralarda. Benim de aklıma icradan satılan evimiz geldi ve icradan otomobil almaya karar verdim.

İhale ilanlarının yerel ve ulusal gazetelerde yayınlandığını öğrendim. Birkaç gün bütün gazeteleri alıp ilanlara baktım ama bu çok zahmetli bir işti. Bulduğum ihalelerin bazılarına da gittim ama bir takım gruplar beni ihaleye almak istemediler. Sonra başka illere yönelsem de ihale duyurularına internetten ulaşamadım. Tam bu noktada kendime sormaya başladım: Neden bütün Türkiye’deki ihaleleri bir araya toplayan bir internet sitesi yok?

İlk adım olarak ne yaptınız?

Hemen icralik.com’un alan adı olarak boşta mı diye baktım. Araba almak için düşündüğüm birikimimi bu iş için harcamaya karar verdim ve boşta olan alan adını hemen satın aldım. Ertesi gün marka tescilini de yaptırdıktan sonra çok kısa bir süre içerisinde sitenin tasarlattım ve üye kabul etmeye başladım.

Yatırıma karar vermeniz ile üye kabul etmeye başlamanız arasında ne kadar bir süre geçmişti?

Sadece 1 aya gibi bir süre. Bu iş çok aklıma yatmıştı ve risk almaya değerdi. Ailemin de desteğini aldıktan sonra hemen bir ofis de tuttum. Çok hızlı bir şekilde internet sitesinin üye sayısı artmaya başladı.

İcra ihalelerinin bilgilerini nereden temin ediyorsunuz?

Türkiye’deki tüm gazetelere üyeliklerimiz var. Tam 304 gazeteden bu ihale duyuruları bize e-posta yoluyla ulaştırılıyor. Biz de onları sınıflandırıp sıralıyoruz.

Üye sayımız hızla artınca sadece bu ihaleleri duyurmak yerine bir avukatlık bürosuyla da anlaşarak bu ihalelere üyelerimizi temsilen katılmaya başladık.

Neden böyle bir ihtiyaç duydunuz?

Çünkü o ihalelere katılma konusunda zorluk çektik. İlk başlarda yine bazı gruplar bize ihaleye almamaya kalkıştı. Bu durumu çözmek için icra avukatlarıyla ihale gitme yolunu seçtik ve böylece bu sorunu da aşmış olduk.

Sitenizin çalışma şekli nasıl? Üyelerinize nasıl hizmet veriyorsunuz?

Bütün illerdeki ihaleleri bir araya getirerek özelliklerine göre sınıflandırıyoruz. Üyelerimiz kendi kriterlerine göre arama filtreleyebiliyor ve bu ihalelere katılabiliyor. Ayrıca icraya konu olan malların araştırmalarını da yapıyoruz. Araçsa o günkü satış değerini, aracın kazalı olup olmadığını araştırıyoruz, aracın daha önce KASKO’dan para alıp almadığını sorguluyoruz. Gayrimenkullerde kısa vadede satılabilecek fiyatının araştırmasını yapıyoruz.

İhaleye nasıl katılıyorlar?

Orada ihale butonuna tıkladıklarında avukatlarımız ihalelere üyelerimiz adına katılıyor. İhale sırasında avukatlarımız telefonla ihale sürecini üyelerimiz ile birlikte sürdürüyorlar. İsterlerse bütün ihaleyi avukatlarımıza da bırakabiliyorlar.

İhaleyi kazandıktan sonraki süreç nasıl işliyor?

İhale kazanıldıktan sonra biz bütün masrafları ödüyoruz. Vergisi, tellaliyesi. Fakat tescil yazısını almak için kendisinin gelmesi gerekiyor. Eğer gelemiyorsa avukatlarımıza bir vekalet daha veriyor. Örneğin otomobil alındığında yaklaşık 10 gün sürüyor.

Sizin kazancınız ne bu işten?

Kazancımızın büyük bir kısmını müşterilerimizden aylık bazda aldığımız üyelik ücretleri oluşturuyor.

Peki siz nereden para kazanıyorsunuz?

Bizim tek kazancımız bütün kullanıcılardan aylık olarak aldığımız üyelik aidatları. Çeşitli paketler yaptık ve bu paketlere göre de üyelik ücretlerimiz değişiyor. Aylık olarak 24 lira ile yıllık 450 lira arasında değişen üyelik paketlerimiz var. Ayrıca ihaleye gidildiği zaman avukatlık bedeli ve yol masrafları için üyelerimizden 100 TL bir masraf daha alıyoruz.

Müşterilerimize bir danışmanlık firması hizmeti de sunuyoruz. Üyelerimiz belirli kriterleri kaydedip bilgilendirilme talebi isterse kriterlerine uygun icra ihaleleri olduğunda kişiyi bilgilendiriyoruz.

Müşteri kitlenizi kimler oluşturuyor?

Bu işe ilk girdiğimizde hedef kitlemiz galericiler, emlakçılar idi. Yeterli tanıtım yapıldığında ve bu iş insanlara izah edilince ev hanımlarından öğrencilere herkese hitap edebiliyorsunuz.

İHALE SALONLARINDAKİ ÇETELER BÜYÜK DARBE YEDİ

Bizim çalışmalarımız neticesinde icra ihalelerinin yapıldığı salonlardaki gruplar ve çeteler büyük darbe yedi. Bu çetelerin dağıtılması, ihaleye fesat karıştıranların yakalanmasıyla artık rekabet ortamı yaratıldı. Böylece de borcunu ödeyemeyerek icralık olan vatandaşlarımızın malları da daha yüksek fiyatlara gitmeye başladı.

Son dönemlerde icra ihalelerine katılımlarda bir artış görüyor musunuz?

Türk halkında bir inanış var ağlayanın malı gülene hayır etmez diye bir inanış var. BU sebeple yıllarca icra mallarına soğuk bakılmış. Biz icralık malların satın alınabilineceği konusunda dinen uygun olduğuna dair fetva da çıkarttık. Eğer ihalelere katılım olmadıkça mallar değerinin çok çok altında gidiyor. Bundan da en büyük zararı aslında icralık olan vatandaşlarımız görüyor. Halbuki bu ihalelere katılım olsa rekabet dolayısıyla fiyat artacak ve icralık olan vatandaşlarımız daha çok borcu ödenmiş olacak. Hatta belki de ekonomik döngüye de katkı sağlanacak. Borçlu borcunu ödeyecek, alacaklı alacağını alacak.

Sitenizden yapılan aylık satış rakamları ne kadar?

Türkiye’deki tüm icra ihalelerin yüzde 70’i bizim üzerimizden yapılıyor.

Müşterileriniz daha çok yatırım amaçlımı icra ihalelerine katılıyor yoksa ihtiyaçları doğrultusunda mı hareket ediyorlar?

Müşterilerimizin çok büyük bir çoğunluğu ticari anlamda ihalelere katılıyor. İcralık malı uygun fiyata alıp daha sonra çok kolay bir şekilde daha yüksek fiyatlara satıyorlar. Örneğin bir müşterimize İstanbul’da 13 dönümlük imarlı araziyi 375 bin liraya satın aldık. 10 gün sonra 2 milyon liralık bir teklif geldi bu arazi için adam satmadı. Bunun benzerleri çok fazla. 100 bin liralık daireyi icra ihalesinden 50 bin liraya alıyorlar. Daireyi 80 bin liraya satışa çıkarsa bir hafta içerisinde hemen satıyorlar. Örneğin 2008 model Audi A3 marka otomobil 18 bin 600 liraya satıldı.

KENDİ İHALESİNİ GAZETEYE İLAN VERDİ

Örneğin Ankara’da işyeri icraya verilen bir vatandaş icra ihalesini gazetede ilan verdi ve vatandaşları ihaleye davet etti. İcra ihaleleri konusunda bilincin artması gerekiyor.

Siz üniversite sonrasında iş aramak yerine kendi işini kurmaya karar veren ve başarılı olan bir genç girişimci olarak bu konuda insanlara tavsiyeleriniz neler?

Herkesin girişimcilik konusunda kendi ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak yola çıkmaları gerekiyor. İngiltere’de girişimcilik fikri üretmek bu işi yapmanın yüzde kaçıdır şeklinde yapılan bir araştırmaya göre fikir üretmek sadece bu işi yapmanın yüzde birini oluşturduğu saptanmış. Bence fikir üretme sıkıntımız yok toplum olarak mesele bunları uygulamakta.

BU İŞ BENİM DE AKLIMA GELMİŞTİ

Bu işi kurduktan sonra ne kadar avukat icra müdürü tanıdığım varsa “Yahu ben bu işi kuracaktım da düşünmüştüm de” şeklinde beni aradılar. Benim fikir anlamında onlardan farkım yoktu ama sadece harekete geçtim. Biraz gözü kara olmak lazım. Ben ayrıca ailemin desteğini inkar edemem. Bu işe ilk başladığımız da nasıl yapacağımız konusunda çok bir fikrimiz yoktu ama işin içine girdikçe araştırdıkça öğrendik ve kendimizi geliştirdik. Artık emeklerimizin karşılığını almaya başladık. Hatta bu yıl Altın Örümcek web ödüllerinde 2 kategoride finale kaldık. Yarışma şu anda SMS ile halk oylaması aşamasındayız.

İnternette iş yapmanın riskleri nelerdir?

En büyük risk taklitlerinin hızlı bir şekilde türemeye başlaması oluyor. Ama yinede ilk bu işi bulanın hep önde olduğu olacağı inkâr edilemez. İnternette iş yaparken riskleri azaltmak için server hizmetleri ve tasarım konusunda kaliteli şirketlerle çalışmak gerekiyor. Ben ilk yaptırdığımda Konyalı bir sistem mühendisi arkadaşıma yaptırdım siteyi. Ama sonra zamanla kendimi güncelledim ve çok kısa bir süre sonra tasarım konusunda büyük bir şirketle anlaştık.

Peki gelecekte devlet icra ihalelerini duyurmak için kendisi bir site kurarsa bu ihaleleri sanal ortama taşırsa diye bir endişeniz var mı?

Devletin bunu kesinlikle bir gün yapacağını düşünüyorum. Ama burada asıl mesele bizim de böyle bir durum karşısında kabuk değiştirebiliyor olmamız. Bukalemun misali değişen şartlara ayak uydurabiliyor olmamız gerekiyor.
[Resim: X2BEd4i.jpg]
Yazar: Hüseyin Koyuncuoğlu
Yazar: mevthawk
12-01-2013, Saat:11:29 PM
Yorum Yok
ERZURUMDAN SEÇMELER KOMEDİNİN DİBİ...
Kadın lafıyla


Erzurum havaalanında yolcular uçağa binmişler.
Kapılar kapanmış ve hostes 'sayın yolcular' demiş:
Lütfen kemerlerinizi bağlayınız. Kimse bağlamamış.
Hostes 'durumu' pilota anlatmış.
Pilot, mikrofonu eline almış:
Hele dadaşlar, kemerlerinizi bağlayın da havalanah.
Herkes bir anda kemerlerini bağlamış.
Hostesin şaşkınlığını gören pilot şöyle demiş:
Erzurumlu, kadın lafıyla iş yapmaz.




Çay destanı

Erzurumlu, Bayburt'a gitmiş, kahveye girmiş:
Hele gardaş bir çay getir de içek. Ve peş peşe 29 bardak çay içmiş.
Bayburtlu sormuş: Abi, daha getirim mi?
Erzurumlu, elini kalbine götürüp, yanıt vermiş:
Yok gardaş. 30 bardak oldu mu çarpıntı yapiy.



Bilgisayar: 'bende diyirem Hee

Erzurum'a bilgisayarın daha yeni yeni gelmeye başladığı zamanlarda
Bir işyerine bilgisayar ve stok programı satılır. Teknik servis elemanı
bilgisayarı işyerine kurduktan sonra stok programının kullanımı ile
ilgili bilgi verir ve ayrılır. Aradan bir iki saat geçer, işyerinden telefon:

Kardeşim sizin anlattığınız gibi yapirem fakat program düzgün çalışmiir.

Teknik servis elemanı sorar: 'Nasıl yapıyorsunuz?'

Senin anlattığın gibi.
'Hata ne?' 'Yazdığım bilgiler kaydetmeme rağmen saklanmir.'

'İşlem basamaklarını tek tek anlatın.' 'Tamam' diyor ve başlıyor
anlatmaya..

'Programı açirem. Malın adı bölümüne adını,adedi bölümüne
adedini, birim fiyatını vb. yazirem. Hepsini yazdıktan sonra senin
anlattığın gibi kayıt bölümüne basirem. Ekrana bir yazı geliir:
Kaydetmek ister misiniz?
E / H yazısı çıkir.
Bende diyirem He.


yakıt

Hükümet, Erzurum'a bir yazı göndermiş:
Kışın soğuk geçeceği anlaşılmaktadır...
Kullandığınız yakıtın cinsini, kod numarasını ve stok durumunu acele bildiriniz.
Erzurumlu bir köy muhtarıda hemen Ankara'ya cevap yazmış: 'Yakıtımız
pohtir... Kod numarası yohtir. Stokumuz ise çohtir.'
[Resim: DDVKXOI.jpg]

 
Yazar: mevthawk
12-01-2013, Saat:11:24 PM
Yorum Yok
Halime Ninenin Sıska İneği

[Resim: XWir37F.jpg]İhtyar adam ölüm döşeğinde iken vasiyet etmiş:

"17 ineğim var. Büyük oğlum yarısını alsın.

Ortancaya üçte birini,

Küçük oğluma da dokuzda birini verin."

Haftasına da vefat etmiş. Derken, olanlar olmuş.

"On yedi ineğin yarısı ne, üçte biri kaç, dokuzda biri ne eder?"

Sıkıntısı neredeyse kavgalara varacak. Tam patırtı başlayacakken köylünün biri:

"Bu işin üstesinden ancak Halime Nine gelebilir. Varın, danışın" demiş.

Öyle yapmışlar.

Köy ucundaki fukara Halime Nineye giderek, içinden çıkamadıkları paylaşım derdini

bir güzel anlatıp sızlanmışlar:

"Aman Halime Nine bize bir çâre!"

Halime Ninemiz:

"Düşündüğünüz şeye bakın. Benim, ahırda bir ineğim var,
helâl olsun, alın götürün. Sizinkilere katın da o hesabı bir daha yapın..." demiş.

Üç delikanlı, Halime Ninenin sıska ineğini evlerine götürünce, inek sayısı olmuş 18.

Yarısını büyük oğul ayırmış: 9 inek düşmüş,

Üçte birini ortanca sahiplenmiş: 6 inek,

Dokuzda bir de en küçüğe kalmış: 2 inek,

Ve... Bir inek artmış, yani Halime Nineninki. Onu da teşekkürle, el
öperek, 'sağ ol, Allahü teala razı olsun' diyerek geri götürmüşler.

Ne kavga olmuş, ne küsüşme.

Simdi bu Halime Ninenin hesabına ve aklına ne ad verilir?

Kadıncağız matematik profesörü değildi. Hakim, sihirbaz, âmir filân da değildi.
Ama görgüsü, izanı, çaresizlikler içinde yoğrulmuşluğu vardı.

Tecrübesi, incitmeyen inceliği vardı.

Halime Ninemiz hepsini harman edip kullandı, çözümü anında buluverdi.

İste bu davranış, hayat ilminin de özüdür.
Meseleyi kırıp dökmeden halletmek. Kazandırmak, ama kaybetmemek.

Üstelik bir de teşekkür almak.
İnsanin aklına birden geliveriyor keşke Halime Ninelerden bolca olsa.

İşler öfkesiz çözülmez mi? Zamanında ve hasarsız bitirilmez mi?

OKUDUYSAN BEĞEN BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞ !
Yazar: mevthawk
11-26-2013, Saat:07:48 PM
Yorum Yok
İNSANLARI EYLEMSİZLEŞTİREN "ŞEYTAN İPLİKLERİ!"

Gregore Sand çocukluğunu anlattığı “Hayatım” adlı kitabında şeytan ipliklerinden bahseder. Çevremizi görünmeden saran, kıpırdamamıza izin vermeyen şeytan ipliklerinden....

Kitap bir hayli sıkıcıydı ve içeriğini tamamen unuttum ama şeytan iplikleri tanımlaması kazındı kaldı beynimde.

Sonrasında şeytan iplikleri ile çevrili pek çok kişiyle karşılaştım yaşamımda. Kendi çevrelerine ördükleri ipliklerle yaşamın içine hiç karışamayan, kendi ayaklarına takılıp düşen insanlar...

Mesela başarısızlıktan o kadar korkuyorlardı ki hayallerini gerçekleştirmek için adım bile atmıyorlardı, sorumluluk almaktan kaçıyor, hatta git gide ailelerinin sırtında bir kambura dönüşüyorlardı.

İplikler onları git gide daha çok sıkıyor, hareket kabiliyetleri de o oranda düşüyordu.
Bu ataletti.

Ne yapması gerektiğini biliyorlardı, bunları niçin yapması gerektiğini de, isterse nasıl yapacağını da, hatta yapmamakla neler kaybedeceğini, yapmakla neler kazanacağını da fakat yine de hiçbir şey yapmama halini sürdürüyorlardı!

İnternette gezinirken karşılaştığım bir yazıda Türk insanında en sık görülen ataletler şöyle sıralanmıştı;

1. Yabancı dil öğrenmemek
2. Spor yapmamak
3. Sigarayı bırakmamak
4. Fazla kiloları vermemek
5. Kitap okumamak
6. Aile ve çocuklara zaman ayırmamak
7. Para biriktirmemek
8. Fazla TV seyretmek
9. Yaptığı planlara uymamak
10. Deprem önlemleri almamak

Peki ataletten nasıl çıkar insan?

Mümin Sekman “Ulusal Ataleti Yenmek” adlı kitabında atalet oluşumunu engelleyen ya da atalet kıran duyguları şöyle sıralamış; cesaret ve kararlılık, coşku ve moral, onur ve takdir duygusu, sevgi ve yakınlık, hırslanma ve agresiflik, başarı hissi ve kazanma tutkusu, güven ve emin olma duygusu, canlılık ve heyecan, merak ve şaşkınlık, özgüven ve kontrol duygusu.
Sekman;

“Ataleti yenebilmek için de ataleti yenmek gerekir. Hiçbir atalet hali sonsuza kadar sürmez. Ataleti ya onu yaşayanlar kırar yada felaketler! Bir toplumun başına gelen olaylar değil, o olaylara verdiği anlamlar onu atalete düşürür” diyor ve ekliyor;

“Ataletli insanlar, atalet halinde yaşamaktan dolayı çektikleri acı, ataletin kırılması anında çekeceklerini sandıkları acıdan daha fazla oluncaya kadar, atalet haline son verilmesine içten içe direnç gösterirler.”

Sadece kişiler değil, kurumlar hatta uluslar da atalete düşüyor bazen.
Her durumda önce insanın kendi içine bakıp ataletini görmesi ve şeytan ipliklerinden kurtulabilmek için kendine bakışını değiştirmesi gerekiyor.
(Aslında kimseden çekmiyoruz kendimizden çektiğimiz kadar.)
Sonrasında da iplikleri koparacak hızlı bir adım gerekiyor.
[Resim: e5WZ1Vs.jpg]

 
Yazar: ahmetsahin
11-26-2013, Saat:09:17 AM
Yorum Yok
‘Einstein’ın rüyasını ben gerçekleştireceğim

[Resim: zb9D6DR.jpg?1]Japon asıllı ABD’li kuramsal fizikçi ve fütürist Michio Kaku, İstanbul’daydı. “Dünyanın en zeki adamı” lakaplı Kaku, HT Pazar’a insanlığın ve dünyanın geleceğine dair dudak uçuklatan şeyler anlattı

ABD’de yaşayan fizikçi ve fütürist Michio Kaku’yla yaptığımız röportajda, ona ilkin İstanbul’a dair izlenimlerini sordum. “Geldiğim için çok mutluyum” dedi, olanca Japon zarafetiyle. Ve devam etti: “Birincisi, buraya adım atar atmaz yüzümde adeta tarihin nefesini hissettim ve bu şehrin üç büyük imparatorluğun başkenti olduğunu hatırladım. İkincisi, burada ülkenizi geleceğe taşıyacak genç ve çok enerjik bir nüfusun yaşadığnı fark ettim. Üçüncüsü, sanıyorum internetin ve teknolojik ilerlemelerin de etkisiyle 21’inci yüzyıla hazır olduğunuzu gördüm. Umuyorum ki siz önünüzdeki örnekleri iyi inceleyecek ve muhtemelen Batı’nın hatalarını tekrar etmeyeceksiniz.” Sonrasını pek hatırlamıyorum. Çılgın bir bilimkurgu filminin içine kaçmış gibiydim ama halimden de gayet memnundum. Sohbetimiz sırasında Kaku’nun olağanüstü enerjisine mi, dünyamızın geleceğine dair iyimser teorilerine mi, bugüne dek hep paranormalin sınırları içinde saydığım bazı olguların gayet fiziksel ve bilimsel olduğuna beni kolayca ikna edebilme becerisine mi; nesine şaşıracağımı, nesine hayran olacağımı bilemedim. Ve içimden sürekli olarak şu dileği tekrarladım: “N’olur haklı çıksın ve bu dediklerinin hepsi bir an önce gerçekleşsin!”

Size “Yaşayan en zeki insan” diyorlar. Bu tür nitelemelerden hoşlanmadığınızı biliyorum ama yine de şunu sormak istiyorum: Diğer insanlardan daha zeki olmak insana belli bazı sorumluluklar yüklüyor, öyle değil mi?Sonuçta birçok gencin rol modelisiniz.

Keşke bilim adamları ve mühendisler hep genç insanların rol modeli olabilse... Bilim ilerlemenin, zenginleşmenin tek aracı aslında ve sırf bu yüzden bile gençleri bu yola teşvik etmek zorundayız. Ayrıca haklısınız, bilim adamlarının üzerlerinde çok büyük sorumluluklar var, hepimiz icatlarımızın barışçıl amaçlarla kullanılmasını sağlamalı ve gençleri bilime yönlendirmeliyiz. Usanmadan, yorulmadan davet edildiğim her televizyon programına katılmamın sebebi bu.

Bilimin barışçıl amaçlarla kullanılmasından bahsettiniz...

Umarım ileri teknolojimiz daha barışçıl bir dünya inşa etmemizi de sağlar. İnterneti bu açıdan çok önemsiyorum; iktidar sahibi olmayanların güçlenmesini, dünyanın günün birinde gerçek anlamda demokrasiyle yönetilmesini sağlayacak bir güç çünkü. O zaman artık savaş falan da olmayacak. Demokrasinin demokrasiyle savaşmasına gerek olmaz ki. Geçmişin bütün savaşları krallar, kraliçeler, imparatorlar, diktatörler arasında gerçekleşti. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi, bana birbiriyle savaşan iki demokratik toplum gösterebilir misiniz?

‘FİZİKÇİYSEM, SEBEP EINSTEIN’DIR’

Gösteremem sanırım. Az önceki soruma bir ek olarak; küçükken rol modelleriniz kimlerdi?

Benim için herkes bir yana, Albert Einstein bir yanaydı. Öldüğünde gazeteler en büyük teorisini tamamlayamadan göçüp gittiğini yazmıştı.

Neydi o teori?

“Her Şeyin Kuramı”nı duymadınız mı? Var olan tüm fiziksel teorileri ve olguları birbirine bağlayan kuram... Bu, beni resmen büyülemişti. Fizikçi olduysam eğer, sebep Albert Einstein’dır.

Birçok projeniz, icadınız var. En önemli olanlar hangileri, düşündünüz mü? “İnsanlık için vazgeçilmez” denebilecek birkaç projenizi sorabilir miyim?

Az önce konuştuğumuz şey benim şimdilik en önemli çalışmam ve tek hedefim. Einstein’ın bilinen bütün fiziksel olguları tek bir denklemde biraraya toplayacak “birleşik alan” rüyasını onun yerine ben gerçekleştirmek istiyorum. Biliyorsunuz, “sicim alanı kuramı” ve “süpersicim kuramı”nın kurucularındanım.

“Nedir” diye sormalıyım aslında ama anlayamazsam diye korkuyorum...

Sicim kuramı, “her şeyin kuramı”na en yakın yerde duran bir şeydi. Şimdi üzerinde çalıştığım “süpersicim kuramı” ise parçacıkları ve temel kuvvetleri çok küçük süpersimetrik sicimlerin titreşimleri şeklinde

modelleyerek onları tek bir kuramda anlatmayı amaçlayan cüretkâr bir deneme. Umuyorum, bu kuramın bazı bölümlerini önümüzdeki dönemde İsviçre’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nda test etme fırsatı bulacağız.

‘BİLGİSAYAR ÇİPLERİNİ 3-5 KURUŞA ALACAĞIZ’

Anlamamaya devam ediyorum... O nedir peki?

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi CERN’in dev projesi. Yüksek enerjili parçacık fiziği deneyleri yapılmasına imkân veren olağanüstü mekân.

Peki, konuyu biraz değiştiriyorum. Einstein’ın Evreni, Einstein’ın Düşleri, Geleceğin Fiziği, İmkânsızın Fiziği... Bugüne kadar birçok kitap yazdınız. Şimdi ne üzerine çalışıyorsunuz?

Şubatta çıkacak “Zihnin Geleceği” bence çok önemli bir kitap. Bilimin bugüne kadar çözmeyi başaramadığı iki şeyden birini araştırıyorum, insan zihninin tabiatını...

Çözemediğimiz öteki şey nedir?

Evrenin yaradılışı.

Peki bütün bu bana acayip soyut ve anlaşılmaz gelen konuları bir yana bırakıp normal hayata dönersek, çalışmalarınız bizi somut olarak nasıl etkileyecek; sağlık, ulaşım, mimari gibi konularda neler değişecek?

BBC ve Discovery Channel için bir dizi program hazırlarken dünyanın önde gelen 300 fütüristiyle görüşme fırsatı bulmuştum. Onlardan öğrendiklerimi ve elbette kendi tahminlerimi Geleceğin Fiziği kitabımda uzun uzun anlattım. Oradan birkaç örnek vereyim isterseniz. Mesela bilgisayar çiplerini yakında 3-5 kuruşa satın alabileceğiz.

Bu neye yarayacak?

Çok basit, “bilgisayar” kelimesini artık kullanmayacağız, çünkü bilgisayarlar tümüyle ortadan kalkacak ve o çipler herkesin ulaşabileceği ve her türlü cihazda kullanılabilir hale gelecek.

Size son sorum şu: Geleceği görebilmiş bilimkurgu yazarları vardı geçmişte. Günümüzün Jules Verne’leri kimler sizce?

Jules Verne ne kadar da şaşırtıcı geliyor size, değil mi? 1860’ta yazdığı bir romanda 1960’ın Paris’ini tüm ayrıntılarıyla olduğu gibi anlatmıştı. Tahminlerinin hepsi şaşmaz bir doğrulukla gerçekleşti. Kitabında camdan gökdelenler, benzinle çalışan otomobiller, faks makineleri ve bugünün internetini çok andıran bir yapı vardı. Ama biliyor musunuz, ben bunlara hiç şaşırmıyorum. Verne’in 100 yıl sonrasını görebilmesi bence çok normaldi, doğaüstü bir yanı yoktu. Sonuçta sürekli bilim kitapları okuyor, bulabildiği her bilim insanıyla sohbet ediyordu.

Tıpkı sizin gibi...

Bir bakıma öyle... Sonuçta, Geleceğin Fiziği’ni yazarken stratejim aynısıydı.

Zihin gücüyle çalıştırabileceğimiz bilgisayarlarımız olacak mı gerçekten?

“Zihnin Geleceği”nde bunu anlatıyorum. Gelecekte bilgisayarlar aracılığıyla telepati, telekinezi, bellek temizliği, hatıra aktarımı, düşünce kaydı hatta rüya görüntüleme mümkün olabilecek. İnsan zihninin bu gibi yetileri henüz en ilkel formunda ama yakında sadece düşüncelerimiz aracılığıyla bilgisayarları kontrol etmeye başlayacağız. Bir odaya gireceğiz mesela ve bir çekmecede duran bilgisayar çipine zihnimizle istediklerimizi yaptırabileceğiz. Anlayacağınız, The Matrix filmi hiç de o kadar uzakta değil.

Ben bu telekinezi meselesine takıldım. Sizce insan beyni hakikaten nesneleri hareket ettirebilir mi?

Elbette. Siz korku filmlerini falan dü şü nü yor su nuz ama ben size işin gerçeğini anlatayım. Vücutları tamamen felç olmuş bazı insanların beyinleri artık bilgisayara bağlanabiliyor. Her şeyi yapamıyorlar belki ama e-postalarını okuyabiliyor, yakınlarına mesaj yazabiliyor, video oyunları oynayıp bazı mutfak cihazlarını kullanıyor ve tekerlekli iskemlelerini kendi kendilerine yürütebiliyorlar. Daha doğrusu siz bilgisayarda ne yapıyorsanız, onlar da aynısını yapabiliyor. Size tuhaf geliyor biliyorum ama değil aslında. Bu insanların beyinleri normal birer kol gibi hareket edebilen kompütarize mekanik kollara bağlanabiliyor mesela. Bilgisayar günün birinde kırık omuriliği devre dışı bırakarak onun yerini alacak ve o zaman bu insanlar yeniden yürüyebilecek. Görüyor musunuz, Iron Man efsanesinin gerçeğe dönüşmesi an meselesi.

‘İNSAN ÖMRÜ 2 KATINA ÇIKACAK’

Anlattıklarınıza bayıldım Bay Kaku, lütfen beni şaşırtmaya devam edin...

Akıllı duvar kâğıtlarından söz edeyim o halde size. Başınız dertte ve şöyle sağlam bir tavsiyeye ihtiyacınız var diyelim; duvarla konuşmanız yetecek. Dost bir görüntü belirecek duvarda ve her türlü tıbbi ya da hukuki sorunuzu cevaplayacak. Hem de tek kuruş talep etmeden, bedavaya... Bu söylediğim çok önemli bir şey, sağlık ve hukuk sektörlerinde devrim anlamına geliyor. Televizyon gibi bir şeyden bahsetmiyorum, duvarda beliren bu görüntüler dünyanın bilgisine ulaşabilecek kadar akıllı ve maharetli olacak çünkü.

Sağlıkla ilgili başka ne gibi iyi haberleriniz var?

İç organlarınız eskidiğinde yenilerini sipariş edebileceksiniz. Hem de bizzat kendi hücrelerinizden üretilmiş olarak. Yabancıdan değil yani... Zaten günümüzde burun, cilt, kan damarı, kalp kapakçıkları falan üretebiliyoruz. Yakında karaciğer de üretebileceğiz. Böylece “organ yetersizliği” terimi tıp literatüründen silinecek. Yaşlanma sürecinin müsebbibi olan genler de yavaş yavaş bulunuyor. Dolayısıyla daha uzun yaşayacağız.

Peki yaşlanma tamamen durdurulacak mı?

Mayadan örümceğe ve diğer böceklere, farelere, tavşanlara, köpeklere ve kedilere hatta maymunlara kadar birçok hayvanın ömrünü laboratuvar ortamında 2 katına çıkarmayı başardık. Daha az yiyip daha uzun yaşıyorlar. Bilim insanları şimdi kalori kısıtlamasının niçin canlıların ömrünü uzattığını bulmaya çalışıyor. Gene de yaş lan - ma yı dur dur ma nın ke sin bir yo lu he nüz yok. Ama bel ki to run la rı mız 30 yaşına geldikten sonra hep o yaşta kalabilirler, kim bilir...

Aşk ve cinsel arzular

“Günümüzde neredeyse isteyen herkes çocuk sahibi olabiliyor. Bu durumda evrim nihayetlendi mi yani? Bence hayır. Bazı şeyler hiç değişmeyecek. Mesela evrim hep ama hep devam edecek ve sekste ne gibi büyük değişiklikler olursa olsun, insanlar gelecekte de sağlıklı partnerler aramayı sürdürecek. Ama işe bakın ki aradıklarının ‘güzellik’ ve ‘çekicilik’ olduğunu sanacaklar. Evrimsel psikolojiye göre, şu hayatta cinsellikle alakalı olarak tek istediğimiz sağlıklı partnerlerle birlikte olabilmek. Biz farkında değiliz ama bu böyle. Ve mesela güzellik sadece karşımızdaki insanın ne kadar sağlıklı olduğunu kestirme yoldan algılamamızın bir yolu. Birini güzel buluyorsak, onun sağlıklı olduğunu da sezmişizdir. Diyelim ki cuma gecesi bir barda içerken çaktırmadan çevrenizdeki insanları süzüyorsunuz. Amacınız beğeneceğiniz birini bulmak ve geceyi hatta sonraki zamanları yalnız geçirmemek. Fakat hoşunuza giden kişiye çarçabuk kan testi yapacak haliniz yok. Peki yeni tanıştığınız birinin sağlıklı olup olmadığını anlamanın sağlam bir yolu geliyor mu aklınıza? Cevabı ben vereyim: Binlerce, milyonlarca yılın ustalaştırdığı görme yetinizi kullanıyor ve o kişiye dikkatle bakıyorsunuz. Bilerek değil, tamamen içgüdüsel olarak... Evrimsel psikolojiye göre, siz karşınızdaki kişinin güzelliğini yahut fiziksel kondisyonunu gördüğünüzü sanıyorsunuz ama aslında onun vücudundaki östrojen ya da testosteron seviyesini ölçüyorsunuz. Östrojenin belli bazı işaretleri vardır mesela: İri gözler, küçük çene ve kalın dudaklar... Aynısı testosteron için de geçerlidir: Vücudundaki testosteron seviyesi yüksekse, o kişinin boynu kalın, çenesi sert ifadeli ve sesi biraz boğuk olur. Tabii bunlar aynı zamanda kişinin sağlıklı olduğunu, bağışıklık sisteminin iyi çalıştığını da gösterir. İşte biz bilmeden birbirimize sürekli bu gibi testleri yapıp dururuz.”

Kaku'nun uçan otomobili

İcadınız olan şu uçan otomobiller, bir gün yaygınlaşacak mı?

Uçan otomobiller bugün çok pahalı ve korkunç benzin tüketiyor. Dolayısıyla henüz sadece zenginlerin kullanabileceği şeyler. Fakat gelecekte, maliyetler düştükçe, halkın kullanabileceği nesneler haline gelecek. Bu biraz zaman alacak... Fakat size bir iyi haberim var: 2020’den itibaren otomobiller sürücüsüz çalışacak. Bu da otomobil kazalarının minimuma inmesi demek oluyor. Üstelik biraz daha ötesinde, “transportation” yani ulaşımın yerini “teleportation” yani ışınlanma alacak. Böylece hep bilimkurgu filmlerinde görmeye alıştığımız sahneleri gerçek hayatta yaşayabileceğiz.

Michio Kaku hakkında her şey

New York Kent Üniversitesi’nde görev yapan dâhi fizikçi, fütürist ve yazar Michio Kaku, İstanbul’a gelmesinin nedeni olan 13. Perakende Günleri kapsamında yaptığı konuşmada, 2030’da dünyanın neye benzeyeceğini anlattı ve hem bireysel yaşamlarımızı hem de iş dünyasını yeniden biçimlendirecek akıl almaz bilimsel öngörülerde bulundu. O yüzden Kaku hakkında birkaç ekstra bilgi vermenin tam zamanı...

- Bilim dünyasında “Yaşayan en zeki insan” olarak gösteriliyor.

- Geleceğe ilişkin öngörüleri bilimi iş dünyasının hizmetine sunuyor.

- Harvard Üniversitesi Fizik Bölümü’nden birincilikle mezun oldu

- Henüz lisede okurken evinin garajında atom parçalayıcı yaptı.

- Einstein’ın bitiremediği, evrendeki her şeyi açıklayan Birleşik Alan Teorisi’ni çözdü.

- Yazdığı popüler bilim kitaplarının her biri çok satan listelerine girdi.

- Hep 30’unda kalan insanlardan akıllı kâğıtlara, yakın gelecekte bizleri nelerin beklediğinin en önemli habercisi.

En zeki adamdan geleceğe

- Hayatımıza 2020’de sürücüsüz otomobiller, daha sonra da şu an test sürüşü devam eden uçan otomobiller girecek.

- Bilgisayarlar kontakt lenslerimizde saklı olacak. Salt zihin gücüyle bilgisayar kullanabileceğiz ve tek bir göz kırpışıyla fotoğraf çekecek, alışveriş edebileceğiz.

- Paranormal yetiler sandığımız telepati, telekinezi, bellek temizliği, hatıra aktarımı, düşünce kaydı ve rüya görüntüleme, pek yakında mümkün olacak.

- Herkesin sadece duvardaki bir düğmeye dokunarak ulaşacağı sanal hekimi, hukuk uzmanı olacak.

- Eskidikçe iç organlarımızı yenileyebileceğiz.

- İnsan ömrü iki katına çıkacak ve torunlarımız hep 30 yaşında görünecek.

-Arzularımızın doğası değişmeyecek ama sanal seks yapabileceğiz

‘İnternete kontakt lenslerle bağlanacağız’

Neden bilgisayarlar ve diğer akıllı teknolojik cihazlar her geçen yıl daha güçlü, daha hızlı ve daha “çekici” oluyorlar?

Bilgisayar çipleri Moore Yasası’na uygun şekilde gelişiyor.

Nedir o Moore Yasası dediğiniz şey?

Hardware üreticisi Gordon Moore 1965’te bilgisayarların 18 ayda bir, iki katı güçleneceğini öne sürmüştü. Haklı çıktı ve bu yüzden tarihe geçti.

Peki sizin ideal bilgisayarınızı tarif eder misiniz?

Tıpkı elektrik gibi, görülmeyen, işitilmeyen, varlığı fark edilmeyen bir şey benim ideal bilgisayarım. Elektrik görünmezdir ama aynı zamanda her yerdedir. Tıpkı yarının bilgisayarları gibi. Gelecekte bilgisayarımızın bizim arzu ettiğimiz bir işlemi yapması için ellerimizi havada sallamamız yetecek.

Başka?

İnternet erişimini kontakt lensleriniz aracılığıyla yapacaksınız. Bir göz kırpışta online olmak harika bir şey, değil mi? Bir göz kırpışta alışveriş etmek, bir diğer göz kırpışta fotoğraf çekmek... Bir partide ilginizi çeken birini mi gördünüz? Birilerine sormanıza ya da eve gidip uzun uzun araştırmanıza gerek yok, kim olduğunu, geçmişte neler yaptığını ve daha birçok şeyi daha o kişiyi görür görmez öğrenebileceksiniz. Çince konuşan biri size bir şey mi soruyor, merak etmeyin, söyledikleri derhal alt yazıyla sizin dilinize çevrilecek. Sırf insanlar değil nesneler için de geçerli bu anlattıklarım. Her şey hakkında her türlü bilgiye beklemeden ulaşabileceksiniz. Haritalar, biyografiler, senaryolar, fotoğraflar, gazeteler kontakt lensinizde depolanacak. Ve eğitim, turizm, siyaset, alışveriş, ordu, ne bileyim aktörlük, müzisyenlik; gelecekte hiçbir şey aynı kalmayacak.

Kulağa inanılmaz geliyor, hikâye gibi...

Ama gerçek. Daha da güzeli var aslında, eşinizle, sevgilinizle, ne bileyim iş arkadaşınızla sadece kontakt lensiniz aracılığıyla bağlantı kurabilecek, sanal seks yapabileceksiniz. Her an, her yerde... Ve isterseniz, sizin gördüğünüzü o görecek yahut onun işittiğini siz işiteceksiniz.
Yazar: ahmetsahin
11-26-2013, Saat:09:05 AM
Yorum Yok
KUR'AN'A SAYGIYI BİZE NASIL ANLATTILAR?

"Fakihler ve alimler, kendi anlayışlarına göre Kur`an`a daha büyük ve yüksek bir kutsallık vermek için onu okumak ve ona elle dokunmak için en ağır şartları ileri sürdüler. Böylece Kur`an`ı rafa kaldırdılar. Millet de Kur`an`a dokunmamak için güzel süslü kılıflar, keseler yaptı, bir muska gibi onu duvarlara astı, el erişmez dolaplarda sakladı. Bu suretle Kur`an okunamaz, tutulamaz, dokunulamaz hale getirildi. Kur`an`ı okumak için abdest almayı şart koştular. Kıbleye dönüp diz çökerek rahlede okunmasını en büyük saygı ve ibadet saydılar.

En büyük ibadetin Kur`an`ın manasını anlamak olduğunu söylemek yerine, onun anlaşılamayacağını ilan ettiler. Bu suretle Kur`an, Müslümanların kafasına muammalı, anlaşılmaz, erişilmez kutsal bir kitap olarak nakşedildi. Onu anlamadan sözlerini söylemek, papağan gibi tekrarlamak, teyp gibi okumak en iyi Müslümanlık sayıldı. Bunun sonucunda, onu sadece ölülere okumak üzere mezar kitabı yaptılar. Sipariş hatimlerden başlayıp hazır hatimlere kadar işi azıttılar. İşte Kur`an`a böyle muamele ettiler. Kur`an da onları dünya milletlerine rezil rezil etti."

artık seçenek ve düşünmek sizin elinizde

[Resim: 1UBxaD4.jpg]
Prof. Dr. Hüseyin Atay (Kur`an`a Göre Araştırmalar 1, s. 42-43)[/size][/font]

 

 

Hoşgeldin, Ziyaretçi

Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Forumda Ara

Forum İstatistikleri

Toplam Üyeler 13
Son Üye delidumrul23
Toplam Konular 680
Toplam Yorumlar 684

Kimler Çevrimiçi

Şu anda 27 aktif kullanıcı var.
(0 Üye - 27 Ziyaretçi)

Son Yazılanlar

İki Türk Askerin Birinci ...

Son Yorum: delidumrul 02-02-2025, Saat:12:45 PM
Yorum 0 Okunma 345

Arjantin'de Enflasyon

Son Yorum: delidumrul 09-20-2024, Saat:07:18 PM
Yorum 0 Okunma 740

TÜRK ESİRLERİ YUNANLILARA...

Son Yorum: delidumrul 12-01-2019, Saat:11:30 PM
Yorum 0 Okunma 2,574

Seyit Onbaşının (Kocaseyi...

Son Yorum: merve 03-04-2019, Saat:09:59 AM
Yorum 0 Okunma 2,174

Osmanlı ordusunda bir Ven...

Son Yorum: ahmetsahin 02-04-2019, Saat:12:10 AM
Yorum 0 Okunma 2,356

KAĞIT BARDAK..

Son Yorum: mevthawk 01-02-2019, Saat:06:33 PM
Yorum 0 Okunma 2,676

Başkalarının olumsuz duyg...

Son Yorum: ahmetsahin 01-02-2019, Saat:06:21 PM
Yorum 0 Okunma 3,677

Nuri Killigil: Bir Türk S...

Son Yorum: gakko 08-07-2018, Saat:05:16 PM
Yorum 0 Okunma 3,001

Çocuklarımıza Yedirdiğimi...

Forum: SAĞLIK
Son Yorum: delidumrul 03-29-2018, Saat:12:22 AM
Yorum 0 Okunma 2,566

EŞİNİ DOĞRU SEÇ

Son Yorum: delidumrul 03-26-2018, Saat:06:55 PM
Yorum 0 Okunma 2,727
Task