Skip to main content

Siber Bilgi M.

Yazar: ahmetsahin
12-22-2013, Saat:11:09 PM
Yorum Yok
KURŞUN GEÇİRMEZ AKILLI TELEFON

[Resim: f7WBBpG.jpg]Artık hayatımızın her bir kısmında yer edinmiş olan akıllı telefonlar bize sadece arama yapmak, navigasyon olarak kullanılmak ya da oyun oynamak için yardım etmiyor. Bazıları da hayatımızı kurtarmak için yanıbaşımızda bekleyebiliyorlar. Standart akıllı telefonların yaptıkları pekçok aksiyonun yanına katılan hayat kurtarma işlevi ise ilk kez Amerika – Florida'da gerçek oldu.

Amerika'da gerçekleşen bir olayda HTC EVO 3D sahibi bir mağaza müşterisi, kendisine ateş açan hırsızın saldırısından cihazı sayesinde kurtuldu. EVO 3D'nin geçit vermediği kurşun telefondan güçlükle çıkartıldı.

Winter Garden'da gerçekleşen olayda bir müşteri şansızlık eseri bulunduğu mağazada soyguna tanıklık etti. Yaşanan karmaşada soyguncu tarafından ateşlenen silahtan çıkan kurşun müşterinin göğsüne geldi. Açıkmasını talep ettiği kasa açılmayınca mekandan kaçmaya çalışan ve mağazadan çıkarken müşteriye ateş eden soyguncu kayıplara karışırken, HTC EVO 3D cihazı üzerinde olan kurban ise akıllı telefonun engellediği kurşun sonrasında ufak tefek yaralarla olaydan sağ çıkmayı başardı.

[Resim: 9bMTKR9.jpg]

 
Yazar: ahmetsahin
12-22-2013, Saat:10:53 PM
Yorum Yok
ZAMANI GEÇMEDEN ZAMANI YÖNETİN 

Geri dönüşümü olmayan zamanı doğru kullanmak hayatta fark yaratmanın temel anahtarı. Peki zaman yönetimi ne zamandan itibaren hayatımızın bir parçası olmalı? İşte çocuğunuzu zaman yönetimi ile tanıştırmanın zamanı ve yöntemleri...

[Resim: wQ5Ck45.jpg]ZAMANI DOĞRU KULLANAN ÇOCUK NE İSTEDİĞİNİ BİLİYOR

Zamanı doğru yönetmek, hedefe ulaşma yolunda büyük önem taşıyor. Uzmanlar, 3 yaşından itibaren çocuğa zamanın doğru yönetiminin öğretilmesi gerektiğini söylüyor.

Zamanını bilinçli kullanan bir çocuğun kısa sürede verimli sonuçlar alacağını vurgulayan Davranış Bilimleri Enstitüsü Stratejik Ortağı Yönetim Danışmanı Dr. Pınar Belkıs Türkoğlu, bu konuda anne ve babalara büyük görevler düştüğünü belirtiyor. Türkoğlu, “Ebeveynler çocuklarını çok iyi tanımalı. Verilen bir işi ne kadar bir zamanda bitirebildiklerini, ödevlerini ne kadar bir sürede yapabildiklerini gözlemlemeliler. Bunun sonucunda bir plan belirlemeliler. Çocuğun zamanını nerelerde kaybettiğini tespit ederek, ilerlemeliler. Ama uyguladıkları yöntem çocuğun keyif almasını sağlamalı” diyor.

İşte çocuğa, zamanı doğru kullanmayı öğretmek için yapılması gerekenler ve zamanını iyi yönetenlerin artıları.

* Zaman yönetimi nedir?
Zaman birbirine eklenmiş olaylar serisidir. Geri kazanımı olmadığından çok değerlidir. Zamanı yönetmek demek, olayların herbirini gelişigüzel yaşamak yerine, istediğimiz sonuçları alacak birer fırsat olarak değerlendirebilmek demektir. Kısa sürede maksimum performans elde etmemizi sağlar.

* Çocuğa kaç yaşından itibaren zamanını doğru kullanmayı öğretmeliyiz?
Küçük yaşlardan itibaren çocuğa zaman kavramının ne kadar önemli olduğunu aşılamamız gerekiyor. 3 yaşından itibaren zamanın doğru kullanmayı çocuğa öğretebiliriz. Bunun için ailelere büyük görevler düşüyor. Evde uygulayacakları küçük aktiviteler ile çocuğu bu konuda bilinçlendirmek mümkün. Örneğin, önce ödevlerini bitirip sonra televizyon izlemesi ya da yemekten önce tatlı yememesi üzerine yapılan konuşmalar çocuğun hayatında düzenlilik yaratır. Düzenli insan ise gereksiz vakit kaybından kurtulur. Zamanının değerini anlar, bilinçli olur. Bu şekilde verim elde edeceği için de motivasyonu da artar.

* Çocukta zaman yönetimini sağlamak adına yaptığınız uygulamalar neler?
Danışmanların yaptığı uygulamalar daha verimli sonuçlar doğurduğundan yetişkinler üzerine. Bu konuda çocuğa yönelik fazla bir çalışma yok. Çocuğu zamanını doğru yönetme konusunda en iyi aileler bilinçlendirebilir. Ebeveynler öncelikle evde bir düzenlilik sağlamalılar. Her şeyin saati olmalı. Yemek saati, ders çalışma saati, televizyon izleme saati ... gibi. Bu zamanları aksatmamalılar. Çocuk neyi, ne zaman yapacağını bilmeli. Sınırları olmalı. Ajandası olmalı. Planlı ve düzenli hareket etmeli. Ayrıca çocuğa küçük görevler vermeliler. Onlardan bu görevleri belli bir sürede yerine getirmelerini istemeliler.

Çocuğu sıkacak uygulamalardan kaçının

* Anne babalara ve öğretmenlere çocuğa zaman yönetimi konusunda önerebilecekleriniz neler?
Uzun dönemli başarılar kısa dönemli bazı fedakarlıklar ve disiplin gerektirir. Bu konuda anne ve babalara büyük görevler düşüyor. Ebeveynler çocuklarını çok iyi tanımalı. Verilen bir işi ne kadar bir zamanda bitirebildiklerini, ödevlerini ne kadar bir sürede yapabildiklerini gözlemlemeliler. Bunun sonucunda da bir plan belirlemeliler. Çocuğun zamanını nerelerde kaybettiği tespit edilmeli. Bunun önüne geçilmeli. Ama bu uygulamalar çocuğu sıkacak şekilde değil, onun keyif almasını sağlayarak yapılmalı. Öğretmenlerin bu anlamda işi daha zor. Çünkü birden fazla çocuk ile uğraşıyorlar. Unutmamak gerekiyor ki her çocuk bir değil. Hepsinden aynı potansiyeli beklemek yanlış olur. Çocuğu iyi analiz ederek yaklaşmak gerekiyor. Aileler ile öğretmen işbirliği içinde olmalı. Bu anlamda fikir alışverişi yapmak çocuğa yaklaşımı belirleme konusunda daha verimli sonuçlar doğurur.

* Ders çalışırken, sınavlara hazırlanırken zamanı nasıl değerlendirmeli?
Günümüzde zamanı değerlendirme olanakları hızla artıyor. Bu durum zamanı yönetmeyi bilen anne baba ve çocuklar için her gün yeni bir fırsat sunarken, hazırlıklı olmayanlar için ise başarısızlık ve mutsuzluk yaratmak üzere tehdit oluşturuyor. Birçok öğrenciye, ‘hangi okulu kazanmak istiyorsun?’ sorusunu yönlendirdiğimde cevap alabiliyorum. Ama bu kadar rekabet olan bir ortamda asıl fark yaratacak olan ‘bu çabalarının yeterli olduğundan nasıl emin olabiliyorsun?’ sorusuna nadiren cevap alabiliyorum. Bu soruya objektif, net cevap verebilen her öğrenci, potansiyelini maksimum performansa dönüştürecek şekilde hareket edip istediği sonucu elde edebiliyor.

* Çocukları zaman yönetimi konusunda eğitmek onlara nasıl başarılar kazandırır?
Zaman yönetimini bilen bir çocuk, ne istediğinin ve sorumluluklarının farkında olur. Bunları gerçekleştirmek için harekete geçer, karşılaştığı zorluklar karşısında yılmaz, problemlerini kendi çözer ve gerektiğinde yardım alır. Bunun sağlamak için çocuğun kendine güvenmesi gerekiyor. İlerde ancak bu şekilde sağlıklı, dengeli, başarılı ve mutlu bir yetişkin olurlar.

Anne babalara öneriler
* Çocuğunuzun neyi, neden istediğini bilin.
* Çocuğu hedefi için atması gereken adımlar ve ne gibi fedakarlıklarda bulunması gerektiği konusunda bilinçlendirin.
* Dinlenme ve eğlence için yeterli ancak boşa zaman harcanmaması için gerekli düzenlemeleri yapın.
* Eldeki zamanını gerçekte olduğundan daha uzunmuş gibi hatalı algılanmasını önleyin.

Maksimum performans için ders döneminde çocuğa sorulması gereken sorular:
* Karnende notun kaç olmalı?
* Bu sınavdan kaç almak istiyorsun?
* Nasıl hazırlanacaksın?
* Şu an bir sınav olsa kaç alırsın?
* Aradaki farkı kapatmak için neleri öğrenmelisin?
* Bunları öğrenmek, kontrol ve tekrar etmek için kaç saat çalışman gerekir?
* Sınava kaç gün var?
* Her gün kaç saat çalışmalısın?
* Yapılabilir mi ve yapmayı gerçekten istiyor musun?
* Her çalışma saati sonunda yeterince öğrenip öğrenmediğini nasıl ölçeceksin?
* Yeterince öğrenemediğini görürsen nasıl telafi edeceksin?
Yazar: ahmetsahin
12-22-2013, Saat:10:24 PM
Yorum Yok
BAŞARI DOPİNGİ : KAHVALTI 

Düzenli kahvaltı yapanlar iş hayatında daha başarılı oluyor. Çalışanların en büyük sorunları stres ve yoğunlukla mücadele etmesinde kahvaltıyı atlamamanın önemi büyük. Uzmanlara göre güne kahvaltı ile başlamak motivasyon ve konsantrasyonu arttırarak başarı düzeyini yükseltiyor...


[Resim: 9A1gnZQ.jpg]DÜZENLİ KAHVALTI YAPANLAR DAHA BAŞARILI

Sabahları zar zor kalkıp hızlı bir şekilde hazırlanıp kendimizi dışarı atıyoruz. İş güç, toplantı derken beslenmeye gerekli önemi vermiyoruz. Özellikle de kahvaltıya. Oysa bu koşturma içinde en çok dikkat etmemiz gereken şeylerden biri sağlıklı beslenme. Uzmanlar düzenli kahvaltı edenlerin daha başarılı olduğunu, etmeyenlerde ise konsantrasyon bozukluğu ve dengesizlikler olabileceğini söylüyor. Sağlıklı beslenme konusunda şirketlere de iş düşüyor. Çalışanlara verilen yemeklerin içeriğine ve besin değerlerine dikkat etmek gerekiyor.

İş hayatında sürekli koşuşturma içindeyiz. Sabah zar zor kalkıp acele bir şekilde hazırlanıp kendimizi dışarı atıyoruz. Dakikalar hatta saniyeler bile önemli. Bu yoğunlukta beslenmeye gerekli önemi vermiyoruz. Özellikle de kahvaltıya. Güne başlarken doğru düzgün şeyler yiyip enerji toplamamız gerekirken pastaneden aldığımız yağlı poğaça börekleri tercih ediyoruz. Öğle yemeğini iş yerinde veya ofise yakın yerlerde yine acele bir şekilde yiyerek işimizin başına dönüyoruz. Hele bir de akşam mesaiye kalmışsak ya çok geç saatlerde karnımızı doyuruyoruz ya da miktar olarak az fakat kalorisi bol şeyler yiyerek yine geçiştiriyoruz. Belki farkında değiliz ama bu şekilde beslenmek bizi olumsuz etkiliyor. İş yapış şeklimizi değiştiriyor, yorgunluğa, halsizliğe neden oluyor, kilo alıyoruz.

Çalışanların (özellikle büyük şehirde yaşayanların) en büyük sorunları stres ve yoğunluk. Erken kalkmak, trafik, yapılması gereken onlarca iş... Böyle bir tempoda da sağlığa pek dikkat edilmiyor. Her şeyi ucu ucuna yetiştirirken sağlıklı beslenmeye ve spor yapmaya vakit kalmıyor. Hareketsiz kalmak, sürekli hamburger, pizza gibi çabuk tüketilebilen yiyeceklerle idare etmek de sağlık problemlerine yol açıyor. Oysa güne başladığımız andan itibaren dikkat etmemiz gerekiyor.

İş kahvaltıyla başlıyor. Kahvaltı, günün en uzun açlığı olan gece açlığını takip etmesi nedeniyle biten enerjinin tekrar alınabilmesini sağlayan en önemli öğün. Gece çalışmaya devam eden vücudun sabah enerjiye ihtiyacı oluyor. Kahvaltının önemini uzman diyetisyen Dilara Koçak şu şekilde anlatıyor: “Gece boyunca hiçbir şey tüketilmediğinde yaklaşık 8-9 saatlik açlık ile kişi güne başlar. Kahvaltı edilmez ise öğle saatlerine kadar toplam süre 12–14 saat olabilir. Çalışan kişinin zihninin açık ve üretkenliğinin tam olması gerekir. Bedenin ihtiyacı olan yakıt ortamda değil ise istenilen performansa ulaşılamaz. Bu yüzden sabah glikoz kaynağı olarak karbonhidrat önemlidir ancak yanına protein desteği de unutulmamalıdır. Aksi takdirde uyku hali ve daha çabuk acıkma ile karşılaşılabilir.”

Kahvaltı yapmayan konsantre olamıyor
Beslenme ve diyet uzmanı Gonca Güzel, sabahları 8:30 civarı vücudumuzda kortizol hormonunun salgılandığını söylüyor. Bu saatte kahvaltı yapmazsak kortizol maksimum seviyeye çıkıyor. Kortizol aslında stres hormonu; yükseldiğinde hem stres artıyor hem de bel çevresinde yağlanma yapıyor. İş yerinde çok çay ve kahve içmek de kortizolü artırıyor. Kahvaltı etmek kortizolü ve stresi dengeliyor, yağ depolanmasını azaltıyor. Kahvaltı yapmamak veya sağlıklı bir kahvaltı tercih etmemek; güne kan şekeri dengesizliği ile başlamaya sebep oluyor. Kan şekeri dengesizleştiğinde enerji azalıyor, ruh hali değişiyor. Beyin yeterince konsantre olamıyor ve kortizol hormonunun artmasıyla stres hormonu da artıyor. Sonuç olarak hem performans hem metabolizma kötü etkileniyor.

Uzman diyetisyen Simge Çıtak, her gün düzenli olarak kahvaltı yapan kişilerin, diğerlerine oranla daha başarılı ve verimli olduğunu söylüyor. Kahvaltı alışkanlığına sahip olmayanlarda ise konsantrasyon güçlüğü, yorgunluk ve bitkinlik gibi problemler ortaya çıkıyor. Ayrıca, sağlıklı bir kahvaltının yaşlanmayı geciktirdiği, yaşlılık döneminde ortaya çıkması muhtemel bellek ve algı kusurları ile kas zayıflıklarına engel olduğu da araştırmalarla ortaya konmuş. Her sabah sağlıklı bir kahvaltı yapan bireylerin kilolarını korudukları, daha düşük kolesterol ve daha dengeli kan şekerine sahip oldukları yapılan araştırmalarca ispatlanmış.

Şirketler yemek hizmetini ucuza kapatmaya çalışıyor

Sağlıklı beslenmede iş sadece çalışanlara düşmüyor. Şirketlerin de yapması gerekenler var. Öğle yemeklerini yemekhanede veren şirketlerin, anlaştıkları catering firmalarına dikkat etmeleri gerekiyor. Bu şirket yemeği hangi yağlar ile pişiriyor, içine nasıl et koyuyor, yoğurdu nereden alıyor, hangi pirinci kullanıyor, yemek nasıl bir ortamda hazırlanıyor, menüler neye göre hazırlanıyor gibi onlarca soru var. Keyveni Catering Genel Müdürü Sadık Çelik, şirketlerin bu soruların yanıtını değil hizmeti ucuza kapatmanın yollarını aradıklarını ve bulduklarını söylüyor: “Sağlığın fiyatı, ticareti olmaz. Belki bir anda değil ama uzun vade de işyerinde kötü ve sağlıksız beslenmeden dolayı işçisinden, yöneticisine kadar tüm şirket çalışanları diyabet, obezite, kalp damar hastalıkları, dahili enfeksiyonlar ve kansere kadar uzanan pek çok hastalığın pençesine düşüyor.” İş yerinde kötü ve sağlıksız beslenme bağışıklığımızı düşürüyor, düşük bağışıklığı olan bir vücut her türlü enfeksiyon, virüs ve kanser türüne karşı savunmasız kalıyor. Şirketlerde sağlıklı beslenmeye teşvik edecek bir şeyler yapıldığından bahsetmenin zor olduğunu ifade eden Çelik, maliyet ve tasarrufun işyerilerinde sağlıklı beslenmenin önüne geçtiğini söylüyor ve sağlığın tasarrufu, ticareti olmadığını vurguluyor: “Can boğazdan gelir, boğazdan gider.”

Beyaz yakaya ayrı mavi yakaya ayrı menü
Beyaz yaka çalışanları daha az hareketli olduğu için beslenmelerine ve kilo almamaya dikkat etmeli. Mavi yaka çalışanları daha hareketliler. Kadınlar ortalama 1.500-2.000 erkekler ise 1.800-2.500 kalori alımıyla kilolarını koruyabilir. Eğer aynı yemeği beyaz yakalılar da yiyorsa kilo almaları kaçınılmaz oluyor. Bu nedenle menülerin gelişi güzel değil diyetisyen ve gıda mühendisleri tarafından çalışanların yaptığı işe özel olarak beyaz yaka mavi yaka kıstaslarında hazırlanması gerekiyor. Yanlış menü uygulamaları ile yemek hizmeti alan şirketlerin zarar göreceğini belirten Çelik: “Mavi yaka personelin genellikle ayakta ve hareketli bir mesai saati var. Ortalama enerji ihtiyacı inşaat işçileri gibi çok ağır işlerde çalışanlar için 4.500 kalori, fırıncılar gibi ağır işlerde çalışanlar için 3.500 kalori, garsonlar gibi orta derece ağırlıkta çalışanlar için 3.000 kalori civarındadır. Masa başı beyaz yaka çalışanları için ise 2.500 kalori civarındadır. Öğle menüsü günlük toplam kalori ihtiyacının en az 3’te biri oranında hazırlanmalı. Hazırladığınız menünün kalorisi bu oranların çok çok altında ise kişi istem dışı zayıflamaya başlayacaktır” diyor.

Sağlıklı bir yemeğin maliyeti 7.5 TL
Yemek verilen şirketlerin uyması gereken bir kalori miktarı var. Fakat bazı kurumlar yiyeceklerin kalorisi az olsa bile bu bilgileri şişirerek uyulması gereken miktara çekebiliyor. Beslenmenin, sağlık ile ilgili bir faaliyet olduğunu ve sağlıkta tasarruf olmayacağını vurgulayan Çelik tasarruf yapayım derken tam tersine zarar ettiren kararlar alındığını söylüyor.
Sağlıklı, dengeli, yeterli, hijyenik ve kaliteli bir menünün kişi başı maliyetinin ortalama 7.5 TL civarında olduğunu berlirten Çelik, 5.5 TL’nin altında bir fiyat uygulamasına mutlaka kuşku ile bakılması gerektiğini söylüyor: “İşletme size yemeği bu fiyatın altında sunabiliyorsa bir yerde bir usulsüzlük ihtimali çok yüksektir. Tarihi geçmiş hammaddeler, yetersiz ya da niteliksiz porsiyonlar gibi. İşte size çarpıcı bir açıklama: Etin kilosu 20-25 TL. 1 kap tas kebabının içindeki sadece 150 gr etin maliyeti 3.00 – 3.75 TL. Pilavı, salatası, çorbası, tatlı ya da meyvesi derken, bir de buna üretim, tesis, servis, vergi, SSK ve diğer işletme giderlerini ekleyelim; 4 kap yemeği 7.00 TL’ye satarsanız ancak yüzde 3 kar elde edersiniz.”

Kriz yemekleri etkiledi
Krizlerde şirketler, tasarruf yapmak için etli yemekler, salatalar, taze sebze yemekleri, meyveler ve süt ürünlerinden yapılan yemekler gibi besin değeri yüksek gıdaları azaltarak karbonhidrat ağırlıklı menülere yöneliyor. Krizlerde tasarruf yapacak önlemler almanın şirketlerin devamlılığını sağlayabilmeleri için son derece elzem bir konu olduğunu ifade eden Çelik, beslenmenin tasarrufu olmadığını vurguluyor: “Personel dengeli, yeterli ve kaliteli beslenirse hem fiziksel hem zihinsel verimi yüksek olur, kaliteli iş yapar işverene kazanç sağlar, tam tersi durumda ise gerek fiziksel gerek zihinsel düşüşler ile performans kaybeder, performans kaybetmek para kaybetmektir.”

Öneriler
- Sabah evden çıkmadan önce bir bardak süt veya ufak bir sandviç hazırlanabilir veya tost, simit-peynir, kahvaltılık gevrekler gibi seçenekler tercih edilebilir.
- Öğlen veya akşam yemeği iş yoğunluğu nedeniyle aksayacak ise ara öğün tüketilmeli. Ara öğün olarak taze veya kuru meyve, tost, süt, ayran, yoğurt, meyveli yoğurt, galeta seçilebilir.
- Öğle yemeğinde ana yemeğin yanında garnitür olarak verilen kızarmış patates, püre, pilav, makarna, börek vb. besinlerin yarısını yiyin. Çorba içecekseniz pilav veya makarna yemeyin.
- Ekmek yerken, kepekli veya tam buğday ekmeği tercih edin.
- Tatlı yiyecekseniz sütlü tatlıları seçin. Bunları da yemekten hemen sonra değil, ara öğün olarak öğleden sonra tüketin.
- Masanızda sürahi veya su şişesi bulundurun. Çay ve kahvenin dışında toplamda 6-8 bardak su için.
- Bir egzersiz danışmanından ofis ortamında yapabileceğiniz egzersizleri öğrenin.
- Toplantılarda kuru pasta, meyve suları, çay kahve yerine bitki çayları, kuruyemiş, kuru meyve veya kepekli-tahıllı sandviçleri tercih edin.

Yapılan hatalar
- Kahvaltı yapamamak ya da geçiştirmek, öğlen yemeğine kadar çok uzun süre aç kalmak.
- Kahvaltı yapmadan öğlen yemeğine kadar olan sürede çok fazla çay veya kahve içmek.
- Kahvaltı niyetine poğaça vb. besinler yiyerek çok yağlı ve yüksek kalorili gıdalar tüketmek.
- Su içmemek. Susuzluk baş ağrısına neden olduğu için iş performansını ve konsantrasyonu düşürür.
- Öğlen yemeğini geçiştirmek için hızlı ve doyurucu olmayan fakat yüksek kalorili gıdaları seçmek.
- Sadece sunulduğu için yemek.
- Besinlere anlam yüklemek, besinleri stresi atmak için kullanmak. Patrona öfkelenince yemeğe yönelmek. Ya da iş yerinde mutsuz bir kişinin mutlu olmak için besinlere yönelmesi gibi.
- Akşam yemeğinde yüksek kalori almak veya yatana kadar yüksek kalorili besinler atıştırmak.
- Egzersiz yapmamak.
- Çekmecede çikolata, şekerleme, kek, bisküvi gibi şeyler saklamak.
- Öğle yemeğinde ekmek yemeden sadece salata ile yetinmeye çalışmak. Birey sabah kahvaltı etmediyse öğlen sadece salata yediyse akşam üzeri kan şekeri düşer ve gereksiz atıştırmalara hayır diyemez.
- Grup psikolojisine kapılmak. Aslında aç olunmadığı halde sırf çalışma arkadaşları bir şeyler yiyor, atıştırıyor diye onlara katılmak.

Kahvaltıda bunları tercih edin
Uzman diyetisyen Dilara Koçak, sabah poğaça, simit, açma, meyve suyu gibi sadece karbonhidrat içeren bir seçim yapılırsa bunun daha fazla acıkmaya sebep olacağını söylüyor. Sabah karbonhidrat ve proteini beraber almak çok önemli. Simit veya meyve hızlı bir kahvaltı olabilir ancak meyvenin yanına süt veya fındık ekleyerek, simit ile birlikte peynir yiyerek protein dengesi sağlanabilir. Böylece gün içindeki tokluk duygusu ve kan şekeri dengesi daha iyi sağlanır. Koçak kahvaltı için her gün farklı bir seçim yapılmasını tavsiye ediyor. Bunlar tost, ekmek peynir domates ile sandviç, yumurta ve ekmek, yulaf, kuru meyve ve yoğurt, meyve ve süt, simit ve peynir, meyve ve fındık olabilir.

Öğünlerde nelere dikkat edilmeli?
Öğünlerde protein ve karbonhidrat açısından dengeli, sebze ve lif içeren besinlerle öğün planlama yapılmalı, yağlı yiyeceklerden kızartmalardan uzak durulmalı. Her öğünde hem sağlıklı karbonhidrata hem de proteine yer verilmeli. Bu besinlerle beraber sebze ve salata da kullanılırsa hem kan şekeri açısından hem de metabolizma açısından çok yararlı oluyor. Karbonhidratları seçerken de kolay hazmedilen bol tahıllı ürünlerin tercih edilmesi öneriliyor. Çok sık yaptığımız kahve ve tatlıyı beraber tüketmek kan şekerini olumsuz etkiliyor. Bunun yerine süt veya yoğurt ile beraber tatlı yenmesi öneriliyor.

Kurumsal beslenme danışmanlığı gerekli
Uzman diyetisyen Simge Çıtak, iş verimini arttırmak, sağlık harcamalarını düşürmek, çalışanların bellek ve konsantrasyonunu güçlendirerek iş potansiyelini yükseltmek için kurumsal beslenme danışmanlığının giderek önem kazandığını söylüyor. Kurumsal beslenme danışmanlığı kapsamında şirketin mutfak denetimi ve menü danışmanlığının yapılması, çalışanlarının beslenme bilgi seviyesinin artırılması ve üst düzey yöneticilere yönelik sağlıklı yaşam programlarının geliştirilmesi yer alıyor. Dünyada özellikle Amerika’da bu tip çalışma örnekleri daha fazla. Bunlara örnek olarak şirket menülerine danışmanlık ve mutfak denetimi, çalışanlara sağlıklı beslenme eğitimleri, muayene ve beslenme danışmanlık hizmetinin şirket içinde verilmesi, yöneticilerin beslenme koçluğu, tüm şirketin beslenme risk haritasının çıkarılması verilebilir. Divan Grup Pazarlama ve İletişim Müdürü Selin Karaosmanoğlu şirketlerde dengeli beslenme ve kalori değerleriyle ilgili eğitimler seminerler verildiğini, menü hazırlanırken işyeri hekimlerinin görüşlerini alındığını söylüyor.

Yazar: Zeynep Mengi
Yazar: gakko
12-21-2013, Saat:05:39 PM
Yorum Yok
DÜNYADAKİ TÜRK GİRİŞİMCİLERDEN KISA VE ÖZ BAŞARI HİKAYELERİ 

[Resim: i2dk5QU.jpg]Geçen yıl düzenlenen ve Dünya Türk İş Konseyi (DTİK)'in en önemli faaliyetlerinden biri olan Dünya Türk Girişimciler Kurultayı'nda kısa ve öz bir şekilde başarı hikayelerinden bahsedilen girişimcileri bilginize sunalım dedik. İşte Dünyadaki bazı Türk girişimcilerinden kısa ve öz başarı hikayeleri..

Japonlara Baklavayı Sevdirdi - Soner ÖNER / Japonya

Japonya sevgisiyle tatil amacıyla gittiği ülkede kalarak orada kendi şirketini kuran Soner Öner adlı girişimci, Japonya'da gıda sektörünün en çok tercih edilen isimlerinden biri oldu. Öner Türkiye'den zeytin, zeytinyağı, baklava, salça, reçel gibi ürünler ithal ederek Japon pazarına sunuyor.

Soner Öner Japonya'daki başarısını şöyle anlatıyor: "Türkiye'den gıda ithalatı yapıyoruz. Tamek, Orkide Yağları, Rapunzel, Yörsan, Güllüoğlu, Bahçıvan, Ladin Reçelleri'nin temsilciliğini yapıyoruz. Türk ürünlerine Japonya'da büyük ilgi var. Baklava, zeytin, peynir, incir, üzüm, salça, zeytinyağı satıyoruz. Şirketimin adı Baharu ve şirketi sıfırdan ben kurdum. Japonlarla iş yapmak ve onlara alışık olmadıkları gıdalar satmak dünyanın en zor işlerinden biridir, ama biz 11 yıldır bunu başarıyoruz. Süpermarketlere Türk ürünlerini satıyoruz. Ben 11 yıldır buradayım. Çocukluğumdan beri Japonya ve Japonlara ilgim vardı. Ben de oradaki iş imkânlarını araştırmaya başladım. 2 haftalığına buraya geldim ve 11 ay dönmedim. Japonca kursuna gittim. Daha sonra üniversiteyi burada bitirdim."

Fas'ta Başladı Sırada Fildişi Sahilleri Var - Fatih YILMAZ / Fas

Fatih Yılmaz Fas'ta Türk insanının girişimci ruhunu temsil ediyor. Temizlik, kozmetik ve tekstil sektörlerinde faaliyet gösteren Yılmaz, yakında Fildişi Sahilleri'ne de yatırım yapacak.

Fatih Yılmaz "Neden Fas" sorusuna şöyle cevap veriyor: "2002 yılında Fas'a ilk geldiğimde ticari anlamda Fas'ta ciddi eksiklikler olduğunu gördüm. Ülkenin insanları, doğal yapısı ve iklim özellikleri, ülkenin ihtiyaçları burada iş yapmamızı tetikleyen en önemli unsurlar oldu Temizlik, kozmetik ve tekstil olmak üzere üç ana sektördeyiz. 2005′de temizlik ve kozmetik üretime geçtik. 2008′de tekstil-hazırgiyim sektörüne girdik. Aynı zamanda Fas ve Türk firmalarına danışmanlık hizmeti veren firmamızın 500′ü aşkın Faslı firmayla ciddi irtibatı var."

Küba'daki Tek Türk Firması - Ömer GİRAY / KÜBA

Küba'daki tek Türk firmasının sahibi Ömer Giray ise ülkenin ithalatına ve ihracatına yön veriyor.

Giray Küba'da bulunma nedenini şöyle açıklıyor: "Latin Amerika'nın abisi durumundaki Küba'da henüz Türk firmalarının bulunmaması, ileride potansiyel bir ekonomi olacağına inancımız ve insanlarına karşı olan sevgi ve güvenimizden dolayı buradayız. Firmamız Küba'daki ilk ve tek Türk şirketi. 4 yıldır Havana'dayız. Her iki ülke arasındaki ticarette dolaylı veya direk olarak yüzde 95 katkı sağlıyoruz. Mevcut ihracatın ve ithalatın neredeyse tamamını bizim firmamız gerçekleştiriyor. Bunun dışında Havana her yıl gerçekleştirilen Havana International Fuarı Expo Cuba'da Türk pavyonunu 3 yıldır organize ediyoruz."

Monako'nun En Büyük Şövalye Nişanını Aldı - Dr. İlhami AYGÜN / Monako

Monako'da uzay antenleri, uydular üzerine çalışan Dr. İlhami Aygün, çalışmalarından dolayı ülkenin en büyük şövalye nişanıyla ödüllendirildi.

Türk girişimcisini Monako'da temsil eden Dr. İlhami Aygün uzay sistemleri üzerine çalışıyor. Aygün başarılı çalışmalarını şöyle anlatıyor: "Şirketimiz uydu, uzay konusunda entegre telekomünikasyon hizmetleri veriyor. 1991′de Fransız devlet kurulusu Aerospatiale şirketinin Telekom uyduları bölümünde direktör olarak çalışmaya başladım. Türkiye'nin Turksat uyduları dahil Avrupa ve Ortadoğu'da birçok ülkenin uydu sistemlerini dizayn edip, üretim sorumlusu ve yörüngeye fırlatımı sırasından Fransızlar adına "Chef de Mission" görevlerinde bulundum. Newyork Bilimler Akademisi'ne kabul edildim. 2007′de Monako'nun en üstün şövalye nişanı "Chevalier de Ordre de St. Charles" ile ödüllendirildim."

Tunus'taki Türk Lokumu - Çetin KARAÇOBAN / Tunus

Çetin Karaçoban Tunus'ta Türk lokumu ve şekerleme ticareti yapıyor. Rusya'ya ihracat yapıyor. Başarılı girişimcinin 'Beybaba Loukoum Turque' adlı kendi markası var.

Tunus'a ateşe olarak giden Çetir Karaçoban, girişimci ruhunu emekli olduktan sonra harekete geçirmiş. Karaçoban başarı hikâyesini şöyle anlatıyor: "2001 yılından bu yana lokum, nugat ve şekerleme ticareti yapıyorum. İç pazarda Beybaba Loukoum Turque markamızla yer edindik. Rusya'ya ihracat yapıyoruz. Tunus'a ilk defa 1996 yılında ateşe olarak geldim ve üç yıl çalıştım. Bu arada yaptığım araştırmada bu sektördeki eksikliği fark ettim. Görevim sona erinci sektöre girdim ve şu ana kadar geçen süredeki çalışmalarımızdan çok memnunum."

Amerikalılara Kredi Notu Veriyor - Yaşar DAĞLAR / ABD

Dünyanın finans merkezi Amerika Birleşik Devletleri'nde kişisel kredi raporu, kurumsal kredi raporu, ev kredisi veren Yaşar Dağlar aynı zamanda Amerika'nın 50 eyaletinde firma kuruyor.

Temiz Kredi adlı şirketiyle dünya finans sektörünün kalbinde Türk girişimcisini temsil eden Yaşar Dağlar anlatıyor: "Finans sektöründe kimlik hırsızlığı, kişisel kredi raporu ve skoru, kurumsal kredi raporu, mortgage, ev kredisi ve loan modification diye tanımladığımız ev kredilerinin tekrar yapılanması üzerine hizmet veriyoruz. 50 eyalette firma kurulmasına yönelik hizmet veriyoruz. Amerika'ya üniversite eğitimi için geldim. Önce halı temizleme firması kurdum. ABD'deki Türk firmalarıyla ilgili bir projede müdür olarak görev yaptım. Daha sonra New Jersey'de "Temiz Kredi" firmasını kurdum. Uzun süreler bu ülkede yaşamam, ABD'deki yaşam standartlarını ve koşullarını bilmemden dolayı burada iş yapmaya karar verdim. Türkler için yurt dışında, özellikle Amerika'da 'iş yapmanın zorlukları' diye bir kavram olduğunu sanmıyorum."

Karayipler Pazarı Ona Emanet - Tanal Mete AKÇAYLI / Karayipler

Hem iş adamı hem de fahri Başkonsolos olan Tansal Mete Akçaylı, kurucusu ve CEO'su olduğu CSS şirketi ile Karayipler ve Barbados'da Türk rüzgârı estiriyor.

Akçaylı başarı öyküsünü şöyle anlatıyor: "Taahhüt ve servis sektörlerinde çalışıyorum. Türkiye'nin St. Vincent ve Grenadines Fahri Başkonsolosuyum. Sahibi ve ortağı olduğum birkaç şirket var. Aynı zamanda Barbados menşeli bir CSS adlı bir firmanın kurucusu ve CEO'suyum. Firmanın iki konusu var. Birincisi; yangın, güvenlik, otomasyon ve havalandırma sistemlerinin taahhütlerini yapmak, ikinci ise kapı, kilit, aksesuarları, banyo ve mutfak ürünlerini toptan pazarlamak. CSS özellikle ticari inşaat sektörüne yönelik bir firma. CSS Karayipler'de 12 ülkede faaliyette ve kendi sektörünün en tanınan firmalarından biri.

İkinci şirketim IMT (International Management and Trust), Dominik, St. Vincent ve Barbados'da ofisleri bulunan, off-shore danışmanlık, şirket kurulumu ve yönetim servisleri veren ayrıca Dominik'in ekonomik vatandaşlık işlemlerini yapan bir firma. IMT firmasının yönetim kurulu başkanıyım. Bir diğer şirketim Integral Systems de Barbados menşeli. Türkiye den Karayip adalarına ihracat yapmak isteyen firmalara danışmanlık hizmeti veriyor. Bu hizmetler arasında ürünlerin karayip piyasasına uygunluğu, piyasa araştırması, distribütörlüklerin bulunması gibi hizmetler sunuyor. Karayipler inşaat, yapı malzemeleri, yiyecek, içecek, turizm ile beraber küçük servis işletmeleri, mağazacılık gibi fırsatlar mevcut. Türk işadamları hızlı, pratik kolay çözüm üretiyor. Kurultay çok iyi bir adım, umarım hep beraber bu fikri, pozitif uygulamalarımızla verimli ve sürekli hale çevirebiliriz."

Uzakdoğu'dan Amerika'ya ve Afrika'ya İhracat Yapıyor - Halit Özkan YÜKSEL / SİNGAPUR

Çin'den Avrupa'ya, Türkiye'den Afrika'ya pek çok ürünü ihraç eden Halit Özkan Yüksel, Türkiye'den mal alıp başka ülkeler satmak istiyor.

Yüksel Uzakdoğu'da gerçekleştirdiği çalışmalarını şöyle aktarıyor: "Firmamızı 2005 yılında kurduk. İşe Türk firmalarına danışmanlık, acentelik yaparak başladık. Uzun zaman Uzak Doğu'da yaşayan birisi olarak Malezya, Endonezya Çin bildiğim bir coğrafya idi. Kendi şirketimizi kurmadan önce de öğrencilik yıllarında başladığımız tercümanlık, danışmanlık hizmetlerini meslek olarak yürütmeye karar verdim. Birçok sektörde acentelik, aracılık hizmetimiz oldu. Bu arada da bizim de kendi ürünümüz, markamız olmalı diyorduk son birkaç yıldır. Sonunda Avrupa'da özellikle çok kullanılan, tüketilen alüminyum folyo işine girdik. Şu anda Çin'de yaptırdığımız ürünleri Almanya, İsveç, Danimarka, Hollanda ve Belçika'ya satıyoruz. 1998 yılından bu yana Singapur'dayım. Daha önce yerel firmalarda çalıştım. Singapur'un bir geçiş limanı, ticaret merkezi olması, bilgi ağının çok iyi olması ticari bağlamda bir referans olması bizi burada kalmaya ve ticaret yapmaya sevketti.

Türkiye'den mal alıp başka ülkelere satmak istiyoruz. Bunda da Singapur'un uluslararası ticaret ağından çok faydalanıyoruz. Şu anda Türkiye'den Afrika'ya makarna ihraç etmeye başladık. Özellikle her şeyi dışardan ithal eden bir ülke olarak gıda ürünleri bir fırsat olabilir Türk firmaları için. Singapur'da üretim hemen hemen yok denecek kadar az. Su, meyve suyu, gıda ürünlerinin tamamı dışardan ithal ediliyor. Türk firmaları bu konuda Uzakdogu'ya açılabilirler."

Kolombiya'dan Maden Çıkıyor, Dünyaya Satıyor - Gökhan KANTARCIGİL / Kolombiya

Kolombiya'da özellikle inşaat sektörü için büyük fırsatlar olduğunu öne süren Gökhan Kantarcıgil, bölgenin gelişmekte olan Kolombiya'nın fırsata çevrilebileceğini ekliyor.

Madencilik sektöründe faaliyet gösteriyoruz. Bölge ülkeleri, Avrupa ve Türkiye'de termik santral ve çimento fabrikalarına termik kömür tedarik ediyoruz. Şirketimiz Kolombiya'da 2008 Eylül'ünden itibaren faaliyet gösteriyor. Bogota'da ofisimiz var. Şu anda kendimize ait bir maden yok ancak kendi madenimizi açacağız, araştırıyoruz. Kolombiya yeraltı kaynakları bakımından çok zengin bir ülke. Ülkenin en büyük ihraç kalemi kömür. Yabancı sermaye çekmeye başladılar. Hem Atlantik hem de Pasifik okyanusuna kıyısı olması nedeniyle farklı coğrafyalara hitap edebiliyor. Biz de dünyadaki enerji hammaddesi ihtiyacının daha da artacağını düşünerek Kolombiya'nın ülke potansiyeli yüksek ve bakir olduğu için bu ülkeye yatırım yaptık. Globalleşen dünyada aslında ülkeler bazında zorluklarda benzerlik göstermeye başladı. Eğer ülkede yerel olarak ilişkileriniz güçlü değilse ve dilini bilmiyorsanız hangi ülkede iş yaptığınız çok farketmiyor.

Kolombiya son 6 yıldır ciddi bir ekonomik hamle içinde. Bizim sektörümüz olan madencilik bunlardan biri. Özellikle Çin, Japonya, Kore gibi ülkelerin şirketlerinin Latin Amerika'da çok faal olarak bu konuda çalıştıklarını görüyoruz. Türkiye'nin enerji hammaddesi bakımından fakir bir ülke olduğu düşünülürse Kolombiya çok öne çıkıyor. Bunun dışında ülkede önümüzdeki 5 sene içinde 30 milyar dolara yakın alt ve üst yapı yatırımları yapılacak. Otoyollar, havalimanları, limanlar yapılacak. Türkiye'deki inşaat şirketleri için büyük fırsatlar var. Tarım ve hayvancılık yapmak isteyenler için de iyi fırsatlar barındırıyor. Kolombiya aslında 45 milyonluk gelişen nüfusu ile pek çok alanda iyi bir pazar. Türk şirketleri son yıllarda ihracat hamlesi içinde. Ancak bunun kalıcı olması pazarın içinde sürekli olmak ile mümkün. Gelişmiş ülkelerin yıllar önce yaptığını biz bugün yapmaya başladık. Ama hızlı öğreniyoruz. Türk şirketlerinin pratik ve hızlı servisi pazarda kalıcı olmalarını sağlıyor. Türk işadamları için Türkiye'de aynı işi yapan bin şirket olacağına herhangi bir ülkede bu işi yapan ilk şirket olmak büyüme açısından büyük avantaj sağlayacaktır. Dünya Türk Girişimciler Kurultayı çok iyi bir organizasyon. İşadamlarının birbirini tanıması ve Türkiye merkezli daha büyük ticaretlerin yapılmasını sağlayacaktır. Aynı zamanda farklı bir ülkede başarılan bir iş bizim açımızdan da örnek olacaktır."


 
Yazar: gakko
12-21-2013, Saat:03:50 PM
Yorum Yok
FIRSATLARI DAĞITTI , BAŞARIYI YAKALADI 

Başarıyı fırsat eşitliğine yaptığı katkı ile yakaladı. Tek dersli köy okulunda öğrenciyken bilgiye ulaşmanın gücünü keşfetti. Bilgiden aldığı güçle önce kendi hayatını değiştirdi sonra da milyonlarca kişi için umut olan dev bir platform yarattı. İşte Udemy’nin kurucusu Eren Bali’nin başarı öyküsü...

TEK DERSLİ KÖY OKULUNDAN SİLİKON VADİSİ’NDE ZİRVEYE

Udemy kurucusu Eren Bali çocukken yaşadığı imkânsızlıklardan yola çıktı, milyonlarca insana online eğitim veren, ders verenlere gelir kapısı açan dev bir platform yarattı. 2 yıl geçmeden şirketin değeri 100 milyon doları yakaladı

Yıl 2012. Dijital dünyayı içselleştirdiğimizi düşünüyoruz. Ancak bizler nesil olarak geçiş döneminin içinde fazla kaldığımız için internetin hayatımıza kattıklarını kimi zaman idrak edemeyebiliyoruz. “Ufkumuzu yeterince açamadığımızı” gösteren ilham verici örneklere şaşırmamız da bundandır.
Kahramanımızın adı Eren Bali. Henüz 28 yaşında. Malatya’da doğdu. Tek dersliği bulunan bir köy okulunda okudu. Bali, bugün dünyanın önde gelen fon şirketlerinden toplamda 16 milyon dolar yatırım alan bir internet şirketinin kurucu CEO’su. Çünkü bir tutam fırsat eşitliği için bazen çevirmeli ağ bağlantısı bile yeterli olabiliyor.

Henüz duymayanlar da duyacaktır. Kısaca anlatayım: Eren Bali’nin Silikon Vadisi’nde kurduğu “Udemy”, internet üzerinden her türlü dersin verilebildiği bir platform.

Mark Zuckerberg de ders veriyor!
Udemy’yi benzerlerinden ayıran en önemli özellik ise bilgi ve birikimini paylaşmak isteyen herkese açık olması. Sitede Mark Zuckerberg ve Marissa Mayer gibi isimler de ders verebiliyor, sokaktaki Mr. ve Mrs Brown da. Siz de isterseniz siteye kayıt olup yarattığınız bir kursu 500 bin kayıtlı Udemy kullanıcısı ile paylaşabilirsiniz.

Kayıtlı eğitmenlerin yüzde 60’ı Udemy tarafından onaylanmış durumda. 5 binin üzerindeki onaylı ders, arama sonuçlarında kullanıcıların karşısına çıkıyor. Derslerin konularında da bir sınır yok. Web tasarımından, yogaya, fotoğrafçılıktan spora kadar hemen her konuyu sitede bulmak mümkün.

Öğretmenleri zengin ediyor
Sitedeki derslerin dörtte üçü ücretsiz, diğerlerinin fiyatı ise 12 ile 399 dolar arasında değişiyor. Udemy bu paranın yüzde 30’unu kendine saklayıp, kalanı eğitmenlere bırakıyor.

Öğretmen maaşı deyip geçmeyin, Udemy gerçek hayata kıyasla çok daha adaletli. Yıllık gelir olarak altı haneli rakamlara ulaşan eğitmenler mevcut, ayrıca ders verenlerin dörtte biri de Udemy’den 10 bin doların üzerinde gelir elde etmeyi başarıyor. Bu gelirde eğitmenin kişisel network’ü, öğrencilerin yorumları ve konuya olan genel talep (Excel, Python gibi teknik konular daha çok para kazandırıyor) gibi bir çok faktör etkili oluyor. Udemy’nin kullanıcı sayısının yanı sıra gelirleri de sürekli yükselişte. 2012’nin gelirleri önceki yılı 5’e katlamış durumda.

‘Bir gün annemler internet aldı...’
Hayatta hiç şaşmayacağına inandığım iki kural var: “Gol atamayana atarlar” ve “Para parayı çeker.”

Udemy’nin önceki gün 12 milyon dolar yatırım daha almasını ikinci kural ile açıklamak mümkün. Bali bu harika gelişmeyi şirketin resmi blogunda kullanıcı ve çalışanlarıyla paylaşırken kendi çocukluk hikayesini de buna ekledi:
“Türkiye’de küçük bir köyde dünyaya geldim. İlkokulum, bir öğretmenin 5 ayrı sınıfın öğrencilerine aynı anda eğitim vermek için elinden geleni yaptığı tek odalı bir okuldu. Bu da genelde kitaplarımızdan kendi başımıza öğrenmeye çalışmamız anlamına geliyordu. Çocukken matematik ve bilim konusunda ilgili ve yetenekliydim, ancak bu yeteneklerimi geliştirmek için çok az imkânım vardı.
Bir gün annemler, iki kız kardeşim ve benim için bilgisayar ve birkaç aylığına internet bağlantısı satın aldı. O zamanlar bunun hayatlarımızı ne kadar değiştireceği hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Ancak interneti kullanmaya başlayınca, öğrenmek için yeni bir yol bulduğumu anlamıştım...”
Sonrasında Eren Bali online kaynaklar ile çalışarak matematik olimpiyatlarını kazandı. Düzensiz matematik forumları bile onun için büyük bir fark yaratabilmişti. Malatya Fen Lisesi ve ODTÜ gibi okullardan mezun oldu. ODTÜ’de tanıştığı arkadaşı Oktay Çağlar ile de ileriki yıllarda Udemy’yi kuracaktı.

Türkiye’de pek anlaşılamadı!
“Eğitime demokrasi getireceğiz” mottosuyla harekete geçen ikili, Udemy’ye dönüşecek olan sistemi 6 yıl önce Türkiye’de açtı. Amaçları bilgiyi, “Malatya’daki imkânları sınırlı çocuk” ile buluşturmaktı. Projeleri Türkiye’de başarısız oldu.

Pes etmediler, teknolojinin kalbi San Francisco’ya taşındılar. ABD’de 50’den fazla yatırımcı ile görüştüler. Tamamı onları reddetti. Yine de 2010 yılının başında siteyi açmaya karar verdiler. Kullanıcı sayısı organik olarak artınca küçük küçük de olsa yatırım almaya başladılar ve bugün gelinen noktanın ilk ipuçlarını gördüler.

Eren Bali ve Udemy’nin hikayesi bitmekten çok uzak, hatta henüz yeni filizleniyor diyebiliriz. Ancak Malatya’dan başlayan bu öykünün, Udemy’de bile bulunmayan birçok dersi içinde barındırdığını söylemek gerek.

16 milyon doları nasıl topladı?

ABD’de Youtube, Google, Apple gibi milyar dolarlık dev şirketlerin kurucuları, fonlardan sağladıkları yatırımlarla hızlı büyümeyi yakaladılar. Fonlar bu yatırımı yaparak gelecek gördükleri şirketlerden hisse alıyorlar ama operasyonu kurucu isimlere bırakıyorlar. Udemy de bu yolda ilk fonunu 1 milyon dolarla Ağustos 2010’da aldı, ardından Aralık 2012’de 2 milyon daha kaynak sağladı. Şirket cuma günü 12 milyon dolar daha fon aldı. En büyük yatırım Insight Venture Partners’tan gelirken,önceki yatırımcılar Lightbank, MHS Capital ve Learn Capital üçlüsüne işaret ediyor. Udemy’nin aldığı yatırımlarla toplam değerinin 100 milyon doları aştığı tahmin ediliyor.

[Resim: 6ArxlEH.jpg]

 
Yazar: ahmetsahin
12-14-2013, Saat:07:51 AM
Yorum Yok
İstiklal Şairi Mehmet Akif'in Bilinmeyen Portresi
Mehmet Akif Ersoy gerçeği
[Resim: xHo1fZb.jpg]Mehmet Akif Ersoy’un, Müslümanların halifesi olan Sultan ikinci Abdülhamid’e, (Korkak, baykuş, hayvan, merkep, zalim, mel’un, kızıl kâfir… ) gibi çirkin sözler söylediği ve mason Abduh gibi reform istediği Maalesef doğrudur. En kötüsü de, bu duruma tevbe de etmemiştir.

1966 baskılı SAFAHAT isimli kitabında diyor ki:

“Ortalık şöyle fena böyle müzebzep işler,
Ah o Yıldızdaki baykuş ölüvermezse eğer” (s. 402)
“Çoktan beridir vardı benim bir derdim,
Gideyim zalimi ikaz edeyim isterdim.
Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hamid,
Al-i Osmandan bu korkaklık edilmezdi ümid.” (s. 415)
“Ah efendim o ne hayvan o nasıl merkepti.” (s. 421)
“Ah efendim o herif yok mu kızıl kâfirdi.” (s 422)
“Mısırın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh.”
“Çıkarıp gönderelim hâsılı şeyhim yer yer,
Oradan âlem-i İslama Cemaleddinler.”

Mezhepsizler isimli kitapta, Akif için deniyor ki:
Baytar idi. Şiirleri çok heyecanlıdır. İstiklâl marşını yazmışsa da, Safahat’ta, Allah’a dil uzatmakta, Müslümanların halifesi ikinci Abdülhamid hanın şanını zedeleyen çok çirkin iftiralar atmakta, sicilli mason Abduh’u övmekte, onun gibi dinde reformistemekte ve bir çalgıcıyı, çalgısının seslerini ilahi sese benzetmektedir. Ahmed Davudoğlu hoca, Din tahripçileri kitabında Âkif’in de diğer reformcular gibi, ilhamı doğrudan doğruya Kur’andan aldığını bildirmektedir.


İstibdat isimli şiirinde Halife-i müslimine diyor ki:

Düşürdün milletin en kahraman evladını ye’se,
Ne mel’unsun ki rahmetler okuttun ruh-i İblis’e.

Bir İslam halifesine mel’un diyene ne demeli?

Şeytana rahmet okutmak tabiri de çok çirkindir.
İslam halifesi için yazdıkları çoktur. Akif, bu çirkin hakaretleri için tevbe etmemiştir.

Abdülhamid han hazretleri tahttan indirildikten sonra da yine düşmanlığı bitmemiş, İSTİBDAT şiirini yazmıştır. Şiirinin başı şöyledir:

Yıkıldın gittin amma ey mülevves devr-i istibdad,
Bıraktın milletin kalbine çıkmaz bir mülevves yad.

Mülevves = Kirli, pis demektir. Mülevves yad = Kirli hatıra demektir.

Hâlbuki Rıza Tevfik Bölükbaşı, Süleyman Nazif gibiler tevbe etmişler ve tevbelerini de dile getirmişlerdi.

Mesela Rıza Tevfik Sultan Abdülhamid han için diyor ki:

Târihler adını andığı zaman,
Sana hak verecek hey Koca Sultan,
Bizdik utanmadan iftira atan,
Asrın en siyâsî pâdişâhına.

Süleyman Nazif de diyor ki:

Pâdişâhım gelmemişken yâda biz,
İşte geldik senden istimdâda biz,
Öldürürler başlasak feryâda biz,
Hasret olduk eski istibdâda biz.

Maalesef Akif’in tevbesini bildiren bir satırı yoktur.
Akif sadece Müslümanların halifesine dil uzatmakla kalmıyor, o halifenin yaratıcısına yani Allahü teâlâya da saldırıyor:

Ey bunca zamandır bizi tedib eden Allah,
Ey âlemi islamı ezen, inleten Allah!

diye başlayan şiirinde (Yeter artık çektirdiğin cezalar) diyor.

Allah’a böyle nasihat verilir mi hiç? Allah bize zulüm mü ediyor hâşâ? Herkese layık olduğunu veriyor. Bunun için, Nahl suresinin 33. âyet-i kerimesinde bildirildiği gibi, ilim ehli buyuruyor ki: 

Hâşâ zulmetmez kuluna Huda’sı,
Herkesin çektiği kendi cezası.

Yine bir şiirinde diyor ki:

Nur istiyoruz, sen bize yangın gönderiyorsun,
Yandık diyoruz boğmaya kan gönderiyorsun,
Mademki ey adl-i ilâhi, yakacaktın,
Yaksaydın ya melunları, tuttun bizi yaktın,
Yetmez mi musap olduğumuz bunca devahi?
Ağzım kurusun yok musun adl-i ilâhi?

Devahi’ye musap olmak = büyük belalara uğramak demektir.

Akif özetle demek istiyor ki:

Ya Rabbi, gâvurları yakman gerekirken Müslümanları yaktın. Bu nasıl ilahi adalet?

Allah’a böyle söyleyenin elbette ağzı da kurur dili de.
Bu şiirinin sonunda da Allah’a diyor ki:

Böyle bir şehidin mükâfatı ancak zaferdir,
Vermezsen ilahi dökülen hunu hederdir.

Hun, kan demektir. Allah’a öğüt veriyor, bak zafer vermezsen şehidlerin kanı heder olacak, boşa gidecek diyor. Zafer olmasa bile şehidin kanı heder olur mu hiç? Sonra hâşâ Allah bilmiyor mu bunları?

Vehhabiler, Allah Arş’a istiva etti ayetinden, hâşâ Arş Allah’ın mekânıdır diyorlar. Akif de, Allah’a öğüt veriyor, Eğer bu zulümleri durdurmazsan, Arşın yanar, yani evin başına yıkılır diyor. Süleyman Nazif’e başlıklı şiirinde diyor ki:

Yakmaz mı bu tufan bu duman gitgide Arş’ı,
Hissiz mi kalır lücce-i rahmet buna karşı?

Lücce = deniz demektir. Rahmet denizin niye hissiz kalıyor diyor. Hâşâ Allah’ın hissi mi olur? Allah’ı da insanlar gibi sanıyor. Allah Arş’ı çok övüyor, Arş asla Akif'in sözü ile yanmaz.

Firavun ile yüz yüze isimli şiirinin son satırında, vehhabiler gibi, evliyadan, yatırlardan yardım istemeye karşı çıkarak diyor ki:

Bu hakkı ne taştan ne de leşten istemeli?

Vehhabiler Eshab-ı kiramın kabirlerindeki taşları söküp kabirlerini dümdüz ettikleri gibi, bu da yatırdaki zata leş diyor.
Bir de şehitleri överken yine türbelere çatarak diyor ki:

Hakkın bu veli kulları taş türbeye girmez.

Yine bir şiirinde diyor ki:

Bu Kur’an inmemiştir, ne fal bakmak için,
Ne de kabirde okumak için.

Kabirde Kur’an okunmaz mı? Tam Vehhabi zihniyeti. Kabirde okumayı fala bakmakla eş tutuyor.

Akif’in mason Efgani ve mason Abduh’u öven şiirleri, onlar gibi inkılap (reform) istemesi, onun da onlar gibi bir reformcu olduğunu gösteren en bariz delillerdendir.

ASIM isimli çok uzun bir şiirinin son kısmında diyor ki:

Mısır’ın en muhteşem üstadı Muhammed Abduh,
Konuşurken neye dairse Cemaleddinle,
Der ki Tilmizine Afganlı,
Muhammed dinle,
İnkılab istiyorum hem çabucak,
Öne bizler düşüp İslam’ı da kaldırmazsak,
Nazariye ile bir şeyler olur zannetme,
O berahini de artık yetişir dinletme.
İnkılab istiyorum ben de, fakat Abduh gibi.

Berahin, burhan = hüccet, delil kelimesinin çoğuludur. Teselsülün butlanı demek, her şey bir sebebe bağlıdır yani her şeyi bir yaratan vardır, yaratanın da yaratanı vardır şeklindeki silsile bâtıldır. Bunları reddeden delilleri bana söyleme diyor. Yani inkılap (reform) isteyen bu reformcu, dine aykırı konuşuyor.

İslam’ı kaldırmak tabiri de hoş değildir. Yere düşmüş olan Müslümanlardır. İslam yücedir, yerde değildir. Yerdeki Müslümanlar da, İslam’a yapışıp yükselebilirler.

Süleymaniye kürsüsünden isimli uzun şiirinde Japonları anlatırken diyor ki:

Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler,
Ulema, vahy-i ilahiyi mi bilmem bekler?

Herkes bilir ki vahy-i ilahi ancak peygamberlere gelir. Ulema, o kadar cahil mi de kendilerini peygamber zannetsin? Ulemaya böyle çirkin iftira atması, Abduhçu olmasından ileri gelmektedir.

Şiirleri buna benzer hatalarla doludur.
Resmi için diyor ki:

Dış yüzüm ağardıkça ağarmakta fakat,
Sormayın iç yüzümün rengini: Yüzler karası.
Beni kendimden utandırdı şimdi hakikat,
Bana hiç benzemeyen suretimin manzarası.

O kadar yanlış söz arasında bir de doğru söz söylemiş. Doğru sözüne ne denir? 

Sevenlerinin dili ile Akif

Mezhepsizler kitabından alınan aşağıdaki ifadelerin tamamı mezhepsiz Süleyman C.Oğluna aittir. Bu kişi, Meyal dergisinde diyor ki:
Mehmet Akif hazretlerini sevişimin birçok sebepleri vardır. En başta Akif, Şeyh Abduh’u, Şeyh Afganî'yi çok severdi. Onlar gibi bir inkılap yapmayı arzulardı.

Akif de, Abduh gibi teselsülün butlanına da muhalifti.
“O berahini de yetişir artık dinletme” derdi.

Her ne kadar Ahmed Davudoğlu Hoca ve diğer mukallitler bu ifadeyi küfür saymışlarsa da Selefiyye yolundakiler daima takdir etmişlerdir. Akif âlem-i İslam’a Cemaleddinler salarak bir Âsım nesli meydana getirmek istiyordu. Bunu Meyal dergisinin başaracağını sanıyorum. Sonra Akif'in cesaretini hiç kimse inkâr edemez. Ne diyor büyük şair:

Nur istiyoruz, sen bize yangın gönderiyorsun,
Yandık diyoruz boğmaya kan gönderiyorsun,
Mademki ey adl-i ilâhi, yakacaktın,
Yaksaydın ya melunları, tuttun bizi yaktın,
Yetmez mi musap olduğumuz bunca devahi?
Ağzım kurusun yok musun adl-i ilâhi?

Şimdiye kadar böyle cesur şair çıkmamıştır. Kâfirleri yakacağın yerde bizleri yaktın, bu adalete uygun mudur, yok musun adl-i ilâhi? gibi sözlerle Akif çok büyümüştür.

Bu büyük sözlere mukallitler karşı çıkarak diyorlar ki:
“Cenâb-ı Hakk’ın hikmetinden sual olmaz. Nur isteyene yangın gönderiyorsa demek ki hak etmişler ki yangın gönderiyor. Kâfirleri, melunları yakmayıp da Abdulhamid Han'ın düşmanlarını yakmışsa bunun da bir hikmeti vardır. Yok musun adl-i ilâhi diye Cenâb-ı Hakka dil uzatmak Akif'ten başka kimseye nasip olmamıştır. Her şey adl-i ilâhinin içinde cereyan etmektedir. Bazı gözler bunu görmüyorsa adl-i ilâhiye hücum etmek mi gerekir? Var olan adl-i ilâhiye yok musun denir mi?”

İşte mukallitler Akif gibi büyük bir zatı böyle tenkit ettiler. Hele Davudoğlu bu hususta kitap bile yazdı. Abduh’u ve onun yolunda olan Akif'i seven herkes Davudoğlu’na düşman olmalıdır. Akif, müctehidler müctehididir. Akif için fukahanın sözü ve kıyası mühim değildir. İcma da mühim değildir. Hattâ hadîs bile. Akif için tek kaynak vardı: Kur'an. Akif'in ilham aldığı tek yer Kur'ândı. Onun için Akif, mukallitleri kızdıran şu mısraları söylüyordu:

Doğrudan doğruya Kur'andan alıp ilhamı,
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı.

Zaman sana uymazsa sen zamana uy demiş atalar.
Akif gibi İslam’ı asrın anlayışına uydurmak lâzımdır.

Akif her ne kadar İslâm âlimlerinden nakli esas almamışsa da tek ilham aldığı yer Kur'an olduğunu bildirmişse de onun da bu yolda üstatları vardı. Bunu şöyle anlatıyordu:

İnkılâp istiyorum ben de, fakat Abduh gibi...”

(Not: Buraya kadar olan ifadelerin tamamı reformcu Süleyman C. Oğlu’na aittir.)



Zırva tevil götürmez

Sual: Bektaşi’ye, (Niye namaz kılmıyorsun) demişler. (Kur’anda Allah, “Namaz kılmayın” buyuruyor. Ben de onun için kılmıyorum) demiş. Hemen âyetin devamında “Sarhoş iken” diye yazıyor. Onu gizliyor. Siz de, Akif’in şiirinin sadece bir kısmını cımbızla alıyorsunuz, anlam değişiyor. Mesela, (Bu Kur'an fala bakmak ve kabirde okumak için inmemiştir) demişse de, bu mısraların başına bir sadece eklenirse anlam düzelir. (Bu Kur'an sadece fala bakmak ve kabirde okumak için inmemiştir) olur ve eleştirecek yeri kalmaz.

Bize karşı bu şekilde savunma yapacaklar varsa onlara cevabımız şudur ki;

Biz cımbızla değil, kopyalayarak alıyoruz. Sadece kelimesini biz niye ekleyeceğiz ki? Ekleme çıkarmalar manayı değiştirir. Sizin dediğiniz gibi sadece kelimesini eklersek, (Sadece fala bakmak için inmemiştir) olur ki bu da, (Kur'an fala bakmak için de inmiştir) demek olur. Görüldüğü gibi tevil edilirse daha kötü oluyor. Onun için atalarımız, (Zırva tevil götürmez)demişlerdir. O kadar yanlışın hangi biri tevil edilir ki? Ulu Hakan’a melun, kızıl kâfir demesini mi tevil edeceğiz? Yoksa (Abduh gibi reform) istiyorum sözünü mü? Hâşâ Allah’tan hesap soran (Ya Rabbi, gâvurları yakman gerekirken Müslümanları yaktın. Bu nasıl ilahi adalet?) sözü mü tevil edilecek?



 
Yazar: gakko
12-03-2013, Saat:11:08 PM
Yorum Yok
mam Kuşeyri (k.s.) naklediyor:

Sufinin birisi sürekli,

”Allah’ım, senden afiyet istiyorum, Allah’ım senden afiyet istiyorum…!” diye dua ediyordu. Kendisine niçin sürekli böyle dua ettiğini sorulunca, şöyle anlattı:

”Ben, manevi terbiyeye ilk girdiğim günlerde hamallık yapıyordum. Birgün ağırca bir un yükü taşıyordum,
dinlenmek için yükü bir yere koydum. Orada,

”Ya Rabbi, eğer her gün bana yorulmadan iki ekmek versen, onlarla yetinirdim!” diye dua ettim. O sırada önümde iki kişi döğüşmeye başladılar; ben de aralarını bulayım diye yanlarına vardım. Birisi, elindeki şeyi hasmına vurmak isterken başıma vurdu, yüzüm kana bulandı. O sırada mahallenin asayişinden sorumlu kimse gelip ikisini yakaladı, beni de kana bulanmış görünce, kavgacı zannedip onlarla birlikte hapse attı. Bir müddet hapiste kaldım, her gün iki ekmek veriyorlardı.

Bir gece rüya gördüm, birisi bana,

”Sen her gün yorulmadan iki ekmek istedin fakat Allah’tan afiyet (beden,din ve dünya selameti) istemedin, işte istediğin sana verildi!. dedi.

Rüyadan uyandım, ondan sonra hep,

”Ya Rabbi, afiyet ver, Ya Rabbi afiyet ver..!” diye dua etmeye başladım. Bir ara hücrenin kapısı çalındı, birisi,

”Hamal ömer nerede ?” diye beni sordu. Beni götürdü, ellerimi çözüp serbest bıraktılar.”

Resûlullah (s.a.v.) buyurur ki:

“Allah’tan afiyet isteyin. Kula kamil imandan sonra afiyetten daha büyük bir nimet verilmemiştir.”

[Resim: Q0MEde7.jpg]

Hoşgeldin, Ziyaretçi

Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Forumda Ara

Forum İstatistikleri

Toplam Üyeler 13
Son Üye delidumrul23
Toplam Konular 680
Toplam Yorumlar 684

Kimler Çevrimiçi

Şu anda 17 aktif kullanıcı var.
(0 Üye - 17 Ziyaretçi)

Son Yazılanlar

İki Türk Askerin Birinci ...

Son Yorum: delidumrul 02-02-2025, Saat:12:45 PM
Yorum 0 Okunma 345

Arjantin'de Enflasyon

Son Yorum: delidumrul 09-20-2024, Saat:07:18 PM
Yorum 0 Okunma 740

TÜRK ESİRLERİ YUNANLILARA...

Son Yorum: delidumrul 12-01-2019, Saat:11:30 PM
Yorum 0 Okunma 2,574

Seyit Onbaşının (Kocaseyi...

Son Yorum: merve 03-04-2019, Saat:09:59 AM
Yorum 0 Okunma 2,174

Osmanlı ordusunda bir Ven...

Son Yorum: ahmetsahin 02-04-2019, Saat:12:10 AM
Yorum 0 Okunma 2,356

KAĞIT BARDAK..

Son Yorum: mevthawk 01-02-2019, Saat:06:33 PM
Yorum 0 Okunma 2,676

Başkalarının olumsuz duyg...

Son Yorum: ahmetsahin 01-02-2019, Saat:06:21 PM
Yorum 0 Okunma 3,677

Nuri Killigil: Bir Türk S...

Son Yorum: gakko 08-07-2018, Saat:05:16 PM
Yorum 0 Okunma 3,001

Çocuklarımıza Yedirdiğimi...

Forum: SAĞLIK
Son Yorum: delidumrul 03-29-2018, Saat:12:22 AM
Yorum 0 Okunma 2,566

EŞİNİ DOĞRU SEÇ

Son Yorum: delidumrul 03-26-2018, Saat:06:55 PM
Yorum 0 Okunma 2,727
Task