Skip to main content

Siber Bilgi M.

Yazar: ahmetsahin
11-23-2013, Saat:10:44 AM
Yorum Yok
BAŞLAMAK İÇİN İLK ADIM 


Goethe “Neyi yapabiliyorsan, ya da yapabileceğini hayal ediyorsan başla. Cesarette; akıl, güç ve büyü vardır.” diyor.

Lao Tzu’da “Binlerce kilometrelik bir yolculuk atılacak tek bir adımla başlar.” demiş.

Başlamak, ilk adımı atmak, öncü olmak...

Kısaca kendi kendinin lideri olmak. Zor iş be, hem de çoook zor iş...

Yapılmışı yapmak, başkasının gittiği yollardan gitmek, taklit etmek, takip etmek...

Tüm yaptığımız bu. Robert Frost bir dizesinde “Ormanda karşıma iki yol çıktı, ben az kullanılmış olanını seçtim.” diyor.

Kaçımız az kullanılmış yollardan yürüyoruz? Açılmış kapılardan geçiyoruz. Yeni kapılar açmaya gücümüz mü yok, cesaretimiz mi?

Kime sorsam herkesin bir hayali var. Ulaşmak istediği bir yer, olmak istediği bir şey var. Fakat ilk adımı atacak cesaretleri yok. Kurumuş cevizlere benziyoruz. Dışında sağlam ve sert bir kabuk, kırdıktan sonra ortaya çıkan büzüşümüş, çürümüş bir ceviz içi. Beyinlerimiz, yüreklerimiz ve ruhumuz bedenimizde gittikçe büzüşüyor, kuruyor.

Güvenli gördüğümüz kovuklarımızda, limanlarımızda konformist bir şekilde sakin sakin yaşıyoruz. Ya da yaşadığımızı sanıyoruz.

Jack Nicholson’ın başrolünü oynadığı bir film vardı “Guguk Kuşu”. Film bir akıl hastanesinde geçiyordu. Akıl hastanesindeki hastaların hayatlarını renklendirmeye çalışan, onları mutlu olmaya, kendilerine dönmeye çalışan sıra dışı bir roldeydi.

Hastalardan birisi de hiç konuşmayan Kızılderili şef. Bir sahnede Nicholson hastalarla iddiaya girmişti. Banyodaki ağır bir mermer bloğu yerinden kımıldatmak için. Bahis oynamışlardı. Nicholson bütün gücü ile bir iki kez mermer bloğu yerinden oynatmayak için hamle yaptı fakat başaramadı. Hiç bozuntuya vermeden silkindi ve “En azından ben denedim” dedi.

Ben denedim...

Bir şeyler denerken başarısız olabilirsiniz. En azından denrken başarısız olmuş olursunuz. Bu hiç denememekten, “Deneseydim ne olurdu?” kaygısından, içinizdeki eziklik, pişmanlık duygusundan binlerce kat daha iyi bir duygudur. Siz artık çekingen, içe dönük, başarısız olma korkusu ile kovuğuna çekilmiş, içi kurumuş ceviz bernzeri ruhlardan olmayacaksınız. Siz artık özgürsünüz.

Denemelerinizi, adımlarınızı ne kadar sıklaştırırsanız başarıya o kadar yakınlaşacaksınız.

Sınırlarımızı zorlamıyoruz, çemberin dışına çıkamıyoruz, kendi sınırlarımızın ve yeteneklerimizin bile farkında değiliz.

Hem kendi iç dünyamızı hem de çevremizdeki dünyayı keşfetmeye çıkabiliriz.

Başlayabiliriz...


[Resim: LkKPAQp.jpg]


 

 

 
Yazar: ahmetsahin
11-23-2013, Saat:10:42 AM
Forum: SAĞLIK
Yorum Yok
HASTALIKTAN DEĞİL HAREKETSİZLİKTEN KORKUN

Düzenli fiziksel aktivite yapmanın, kalp ve beynin fonksiyonlarını en iyi şekilde yerine getirmesi yanında bazı hastalıkların önlenmesi ve tedavi edilmesinde son derece yararlı olduğu bildirildi.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Şan, yaptığı açıklamada, kalp ve beyin fonksiyonları açısından büyük önem taşıyan düzenli fiziksel aktivite yapılmasının, özellikle kalp hastalıkları, inme, diyabet, obezite ve osteoporoz gibi rahatsızlıkları önleme ve tedavi yönünden de olumlu sonuçlarının bulunduğunu kaydetti.

Düzenli spor yapanların sigara bağımlılığından kurtulma konusunda da hareketsiz kişilere oranla daha avantajlı olduklarını ifade eden Prof. Dr. Şan, şöyle devam etti:

Aktif yaşayanlarda vücudun oksijen kullanım yeteneği artar ve daha iyi yaşam için gereken enerji verimli şekilde sağlanır. Düzenli fiziksel aktivite heyecan ve iyimserliği artırır, gerilimi azaltıp rahatlama sağlar. Bu durum özellikle stresli ortamda çalışanlar için son derece önemlidir.

Şan, yürüyüş ve yüzme gibi sporlarla vücudun dayanıklılığının artırılabileceğini ve bunun herkes tarafından rahatlıkla yapılabileceğini belirterek, şunları söyledi:

Haftada 3-4 kez, 30-60 dakika egzersiz yapılması sağlık açısından oldukça önemlidir. Ancak, bunun 10ar ve 15er dakikalık bölümlerle yapılması daha doğru olacaktır. Orta yoğunluktaki egzersizin bile günlük olarak yapılmasının, sağlık üzerine faydaları olduğu tıbbi çalışmalarla kanıtlanmıştır.

PROGRAMINIZ EĞLENCELİ OLMALI

Prof. Dr. Şan, aktivitelerin eğlenceli olmasına ve vücudu gereğinden fazla yormamasına özen gösterilmesi gerektiğini belirterek, programlama yapılırken sağlık durumu ve fiziksel kapasite ve ilgi alanı gibi unsurların göz önünde bulundurulması gerektiğini ifade etti.

Düzenli egzersizin aktivitenin süre ve yoğunluğun artmasına yardımcı olduğunu söyleyen Şan, şöyle devam etti:

Aktif bir yaşam tarzı yaşam şekli olarak benimsenmelidir. Vücudu belli bir süre egzersize alıştırıp ardından keserseniz, faydalı etkileri hızla ortadan kaybolacaktır. Bu nedenle kendinize her zaman için ihtiyaçlarınıza uyan, eğlenceli ve yıl boyu yapabileceğiniz bir egzersiz modeli seçin.


[Resim: D96UuOl.jpg]
Yazar: ahmetsahin
11-23-2013, Saat:10:36 AM
Yorum Yok
''KEÇİ İNADI'' BAŞARIYI GETİRDİ 

'Keçi sütü kokar' dediler kokmayacağını ispatladım


Kecheese'in yaratıcısı Özer Türer'in macerası bir inatla başladıİzmirli işadamı Özer Türer, keçi sütü merakını yatırıma çevirmiş, şimdi de ihracat yapmanın yollarını zorluyor. Keçi peynirinden döner bile üreten Türer ile kişisel tüketimi için başladığı keçi sütü işini bir markaya çevirmesini konuştuk. 
Özer Türer, İzmirli bir sanayici… Çocukluğundan gelen bir alışkanlıkla keçi ve koyun ürünlerine merakı var. Çiftliğinde ailesi için koyun ve keçi beslemeye ve bunların ürünlerini tüketmeye başlamış. Daha sonra kendi keçilerinin verimliliğinin yurtdışındakilere göre daha az olduğunu fark etmiş. Uzunca bir zaman bu konu üzerinde araştırma yapmış. Bu araştırmalar İzmir bölgesindeki küçükbaş hayvancılar için bir devrime sebep olmuş. Bugün yarattığı Kecheese markasıyla üreticiden topladığı ve kendi ürettiği keçi sütünden şahane peynirler yapıyor. Kecheese’in en popüler ürünü ise başka hiçbir yerde bulamayacağınız peynir döneri…“Koyun ve keçi sütü kokar” diyenlerin inadına kendi markasını yaratan ve yurtdışına ihracata başlayan Özer Türer ile, Seferihisar’daki Türer Çiftliği’nde sohbet ettik. 
Keçi sütüne bu merakınız nereden geliyor? 
Biz köy çocuğuyuz. Koyunun, keçinin içinde büyüdük. Aslında sanayiciyim, baharat işletmeciliği yapıyorum. Bu çiftliği satın alınca evimizin yoğurdu, peyniri koyun, keçi peyniri olsun diye buraya koyun ve keçiler getirdik. İşim gereği yurtdışına çok sık gidiyorum. Gitmediğim ülke kalmamıştır. Bu gezilerim esnasında bizdeki keçilerin yurtdışındakilerden daha az verimli olduğunu fark ettim. Yurtdışına gittiğimde araştırma yapmaya başladım. Orada bir keçi, yılda 800 litre 1 ton aralığında süt verebiliyor, bizde ise bu rakam 200 litre. Hâl böyle olunca bunun nedenini sorgulamaya başladım. Yurtdışına baharat işi için her gittiğimde, birkaç tane koyun keçi çiftliği de koydum programıma. O ülkelerde bu yapılıyor, burada neden yapılamıyor diye araştırmaya başladım.
Peki, sorun neymiş? 
Yaptığım araştırmalarda sütte büyük bir sıkıntı olduğunu anladım. Aslında keçi sütü üretiminde potansiyeli yüksek bir ülkeyiz ama ürünü ortaya çıkartamamışız. Gerçekten süt para etmiyor. İnsanlar da sütten para kazanmadıkları için küçükbaş hayvancılık yapmak istemiyorlar. Bunu anlayınca İzmir Koyun Keçi Birliği olarak buna bir çözüm bulmak istedik. Sütü üreticiden hak ettiği değerde satın almaya başladık. Güvenlerini kazandık. Bugün İzmir’de 4 bin 500 kişi süt sağıyor. Biz bu işe ilk başladığımızda Balıkesir ve Çanakkale bizden daha fazla süt topluyordu. Bugün baktığımızda İzmir birinci...
ESKİDEN ÇOBANA KIZ VERİLMEZDİ! 
Üretici artık para kazanıyor mu yani? 
Küçükbaş hayvancılık Türkiye de para kazanılmayan, işi olmayan insanların yaptığı bir iş olarak bugüne gelmiş. Ama biz İzmir’de bunu aştık. Bugün İzmir’de 200-300 tane koyunu ve keçisi olan üretici, esnaftan daha fazla kazanıyor. Eskiden çobanlara kız vermezdi. Şimdi bu kalkıyor. Bu neden tüm Türkiye’de olmasın? Her yerde olabilir. Üreticinin sütünü iyi değerlendirmek lazım. Eğer bu insanlara kazandırırsanız bu ülke kazanır.

YATIRIMCILAR KORKUYOR

Kecheese markası nasıl ortaya çıktı?
Kecheese aslında benim inadımla ortaya çıktı. “Koyun ve keçi sütü kokar” dediler. Ben de kokmayacağını ispatlamaya karar verdim. Piyasaya baktığınızda aslında insanlardan bir talep var ama kokuyor diye çekiniyorlar. Biz bu önyargıyı yıkmaya çalıştık. Eğer sağılır sağılmaz soğutulmuş bir sütü ürüne çevirirseniz hem verimlilik artar hem de kokma problemini ortadan kaldırmış olursunuz. Bu işin olmaması için bir sebep görmüyoruz. Kecheese’in çıkış nedeni bu oldu.

Ürünlerinize talep umduğunuz gibi oldu mu? 
İki yıldır Kechees’le piyasadayız. Bu süreçte insanların gerçekten keçi sütüne bir beklentisi olduğunu gördük. Dünyada insanlar keçi sütüne farklı bir ilgi gösteriyorlarsa bunun bir sebebi var. Bu sadece Türkiye’de değil, dünya genelinde bir gerçek. Önce bilimsel açıdan bakmak lazım. Bilim adamları neden keçi sütünü bu kadar övüyorlar? Bazı kaynaklara göre kansere bile iyi geliyor. Keçi sütü içindeki proteinler, enzimler diğer sütlere göre çok hızlı sindiriliyor. Anne sütüne çok yakın dedikleri bu. Bu nedenle bebekler ve yaşlılar keçi sütünü tercih ediyorlar. İnsanlar keçi sütünün daha doğal, daha organik olduğunu biliyorlar.

Türkiye’de içilebilir keçi sütü üreten başka firmalar hangi illerde? 
Seferihisar’da iki ayrı marka var üretim yapan. Bu iş ticaridir. İnsanlar bu işten bir kazanç elde etmek için yapıyorlar. Ürünü nerede daha iyi pazarlarlarsa oraya kaçıyorlar. Seferihisar bu işte biraz daha ön plana çıktı. Bence bizim gibi birkaç tane daha firma olmalı ki biz güçlü olalım. İnsanlar bazen rakibim olmasın isterler. Bizde tam tersi rakipsizlikten yakınıyoruz. Çünkü tüm tanıtımı yapmak bize düşüyor. Nasıl inek sütü işleten firmalar çok fazlaysa, bizde de böyle olabilir. 

‘Peynir döneri’ size özel bir ürün. Bu ürünü üretme fikri nasıl ortaya çıktı?
Koyun sütünden ve inek sütünden peynir döneri yapamazsınız. Peyniri döner gibi yüksek bir şekilde kat kat diziyorsunuz ve karşısına ateş koyuyorsunuz. Neticede süt bu. Ateşi görünce erir. Koyun ve inek sütü dayanmıyor. Ama keçi sütü dayanıyor. Bunu biz defalarca deneye deneye yaptık. Önümüzdeki günlerde çok farklı çeşitlerimiz çıkacak. İki yıl içinde 12 farklı çeşitle piyasada olacağız.

Yurtdışından talep var mı ürünlerinize, özellikle peynir dönerine?
Şu an Malezya’yla görüşüyoruz. Ambalajlama aşamasındayız. Dünyada keçi sütü üreten ülke o kadar az ki. En fazla keçi sütü üreten ülke Türkiye, sonra Fransa geliyor. Bundan 5 yıl önce Fransa birinciydi. Sonra İngiltere gelir. Yunanistan biraz üretir. Ancak kendisine yetecek kadar... Keçi sütünü tedarik edemeyen ülkeler de nasılsa biz bunu tedarik edemeyiz düşüncesiyle yanaşmıyorlar. Dünya Türkiye’deki bu gelişmeyi duymaya başlayınca buraya saldıracak. Malezya sadece bir başlangıç…

[Resim: P1sncv0.jpg]

 
Yazar: ahmetsahin
11-23-2013, Saat:10:28 AM
Yorum Yok
İNSAN 28 YAŞINDA NELER YAPAR NELER 

1- Beatles’tan ayrılan Paul McCartney ilk solo albümünü yayımladığında 28 yaşına bir hafta vardı.

2- Aristo’nun ağır nesneler hafiflerden daha hızlı düşer argümanının yanlışlığını ispatladığında Galileo Galilei henüz 28’indeydi.

3- Gündüzleri göz doktoru, geceleri deli olan Ludwig Zamenhof uluslararası dil Esperanto’yu icat etmişti.

4- ‘Âdem’in Yaratılışı’nın ressamı Michelangelo heykeltıraş olmaya karar verdiğinde 28’indeydi. 

5- Fredrich Nietzsche ilk kitabı ‘Trajedinin Doğuşu’nu 28 yaşında tamamlamıştı.

6- Charles Dickens dördüncü romanı ‘Antikacı Dükkânı’na başlamıştı. 

7- Bernhard Reimann kendi geometri teorisine dair derslerine 28 yaşında başlamıştı, bu Einstein’ın görelilik kuramının kaynağı olacaktı. 

8- David Bowie 28 yaşındayken single çalışması Fame ile Amerikan listelerinde birinci sıraya çıkmıştı. 

9- William Shakespeare ‘Hırçın Kız’, ‘Yanlışlıklar Komedisi’ ve ‘Titus Andronicus’u yazdığında tahminen 28 yaşındaydı.

10- James Joyce, ‘Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi’ni yayımladığında 28’indeydi, ardından da ‘Ulysses’e başlamıştı.

11- Mark Zuckerberg Facebook ’u piyasaya sürmüştü.

12- Quentin Tarantino ilk filmi ‘Rezervuar Köpekleri’yle Sundance Film Festivali ’nde beklenmedik bir çıkış yapmıştı.

13- Orson Welles 28’inde ‘Yurttaş Kane’i çekmiş, radyoya geri dönmüş ve Rita Hayworth ile evlenmişti.

14- Elizabeth Taylor Butterfield ‘8’ ile ilk Oscar’ını kazanınca Kleopatra filmi için imzaladığı kontratla en çok kazanan aktris olmuştu.

15- 1794’te, Eli Whitney çırçırı icat ettiğinde 28 yaşındaydı.

ANA TEMA HİÇ BİR ŞEY İÇİN GEÇ VEYA ERKEN DEĞİLDİR...
[Resim: nPUw37B.jpg]

 
Yazar: ahmetsahin
11-23-2013, Saat:10:24 AM
Yorum Yok
HERŞEY BİR BLOGLA BAŞLADI 

Blog Yazarak Başladı, Evmanya ile Milyonlarca TL Ciro Yapıyor!

Ev dekorasyon alanında blog yazarken, bu alanda bir e-ticaret sitesi kurmaya karar veren Aslı Gökdere, başlangıç sermayesini YKM’nin hissedarlarından Turgay Ağralı’dan aldı. Doğan Online’ın siteye ortaklığıyla birlikte satışlar bir yılda 8 kat arttı. Gökdere, 2015 hedeflerinin 100 milyon TL ciro yapan bir e-ticaret sitesi haline gelmek olduğunu söylüyor.
2012 yılında Türkiye’de e-ticaret hacmi 30 milyar TL’nin üzerine çıktı. Bu rakamın 2013’te 50 milyar lirayı bulacağı tahmin ediliyor. Uzmanlar özellikle de dikey e-ticaret sitelerinin bu süreçte daha da büyüyeceğini dile getiriyor. Özellikle anne-bebek, dekorasyon, ofis alanlarına odaklanmış sitelerin geleceği olduğu söyleniyor.

Dekorasyon konusunda kurulmuş ve bugüne kadar iki kez yatırım almış evmanya.com da bu beklentiler ışığında 2015’te 100 milyon liralık ciroya ulaşan bir yapı olma hedefiyle hareket ediyor. Şirketin kurucusu ve Genel Müdürü Aslı Gökdere’nin hikayesi ise pek çok internet girişimcisine ilham olacak nitelikte.

Blog Yazarak Başladı

Bilgi Üniversitesi işletme Yüksek Lisansını tamamladıktan sonra, California Üniversitesi Irvine’da Dijital Pazarlama programını bitiren Gökdere, çalışma hayatına 2005 yılında Genpa’da başlamış. Sonrasında Kariyer.net’de Bölge Satış Müdürü olarak görevini sürdürmüş. Orada internet üzerinde hizmet satmayı deneyimledigi-ni anlatan Gökdere, dekorasyon konusundaki merakını dindirememiş ve bir blog yazmaya başlamış o yıllarda. Dekorasyon üzerine yurtiçi ve yurtdışındaki fuarları takip ederken bu alanda kurulmuş e-ticaret sitelerinin büyümeleri de dikkatini çekmiş. Bloğunda bir yandan da aldığı dekorasyon ürünlerini satmaya başlamış. Görmüş ki insanlar internetten evleriyle ilgili ihtiyaçlarını karşılayabilir olmuş, işte bu noktada kendi e-ticaret sitesini kurma kararını vermiş Gökdere. Bloğunun adı olan “evinizin her şeyi” ile piyasaya çıkmaya hazırlanırken, Ikea’nın bunu slogan haline getirmesi farklı bir isim arayışına itmiş onu.

İki Kez Yatırım Aldı

Ve 2010 yılında evmanya.com’u kurmuş. Kuruluş çalışmaları yapılırken başlangıç sermayesi ile büyümeyi uygun gördüğünü söyleyen Gökdere, e-tohum etkinliğinde YKM’nin o günkü patronlarındanTurgay Ağralı ile bir araya gelmiş. Tedarikçi tarafının o dönemde zayıf olması nedeniyle yatırımcı olarakYKM’yi daha cazip hale getirdiğinden de bahseden Gökdere, sonrasıyla ilgili olarak şöyle konuşuyor:

“Bizi Turgay Bey’in danışmanı bir araya getirdi. Başlangıç sermayesi aldıktan sonra şirket bize perakende network’lerini de açtı ve biz hızla şirketi ayakta durur bir noktaya getirebildik. Ardından ikinci yatırım geldi, ikinci yatırımı alırken ise dikkat ettiğimiz şirketin internet sektöründe tecrübeli, dijital pazarlamayı bilen ve e-ticaret sitesi yönetmiş bir yatırımcı olmasını istiyorduk. 0 dönem birkaç grupla konuştuk. Ancak onlarla çalışmak istemedik. Sonrasında Hanzade Doğan Boynerle bira araya geldik ve ikinci yatırımı Doğan Online’dan aldık.”

Doğan’la Satışları 8 Kat Arttı

Nisan 2012’de yatırım yapmış şirkete Doğan online. Ve bir yıl içinde sitenin satışları 8 kat artmış. Bugün evmanya.com’un çoğunluk hissesi Doğan Online’a ait. Turgay Ağralı YKM’deki hisselerini sattığı dönemde evmanya.com’daki hisselerini de satmış ve bu işten de çıkmış.

Üç yılda site için 5 milyon doların üzerinde yatırım yapıldığını anlatan Gökdere bu süreçte şirketi yıllık 20 milyon TL ciro hedefleyen bir yapıya getirdiklerinin altını çiziyor. Dünyada ev dekorasyon konusunda çok site olmadığını olanların ise çok büyük olduğunu hatırlatan Gökdere, “Ev dekorasyon alanında e-ticaret yapmak kolay değil. Cesaret istiyor. Çünkü lojistik anlamda pek çok zorluğu var” diye konuşuyor.

2015 yılında hedeflerinin 100 milyon lira ciro yapan bir e-ticaret sitesi haline gelmek olduğunu söyleyen Gökdere, sitedeki satış grafiğindeki değişimle ilgili ise şu bilgileri veriyor:

“Eşimin beyaz eşya ve elektronik üzerine işi vardı. Site ilk kurulduğunda bu nedenle daha çok ev elektroniği satıyorduk. Tabii insanların internetten alışverişe alışmalarıyla birlikte alışveriş alışkanlıkları da farklılaşmaya başladı. Artık evle ilgili her şey satılıyor. Ama en çok dekorasyon ürünlerinin satıldığını söylemeliyim.”

Perakende Mağazayı Kapattı, Online’a Odaklandı

Aslı Gökdere’nin işini kurarken en büyük destekçisi eşi olmuş. Beyaz eşya ve elektronik işi yapan eşinin mağazasının üst katı Gökdere’nin ilk ofisiymiş. Bu siteyi kurarken niyetlerinin eşinin mağazasında sattığı ürünleri e-ticaretle satmak olduğunu anlatan Gökdere, daha sonra eşinin mağazasını kapattığım ve online satışlara birlikte odaklandıklarım söylüyor.

[Resim: eJekmZV.jpg]
Yazar: Fatoş Bozkuş
 
Yazar: ahmetsahin
11-23-2013, Saat:10:18 AM
Yorum Yok
TEK SERMAYESİ FOTOGRAF MAKİNESİYDİ 

Fotoğraf depolama sitesi Shutterstock'un kurucusu 39 yaşındaki Jon Oringer, New York'un ünlü teknoloji merkezi Silikon Mahallesi'nin ilk milyarderi.
Oringer, Shutterstock projesiyle milyarder olmadan önce 10 şirket daha kurmuş.

Shutterstock'u kurmaya karar verdiğinde fotoğrafçılık veya fotoğraf konusunda hiç bilgisi olmadığını söylüyor: "Daha önce defalarca başarısız olmuştum, bu sefer de başarısız olmaya hazırdım."

Oringer'in Ekim 2012'de borsaya açılan şirketi Shutterstock şu an 28 milyon fotoğraf, video ve çizim ile devasa bir veritabanına ve paylaşıma sahip.

Tahminen şirketin %55'ten fazla hissesine sahip olduğundan yıllık geliri 1 milyar doları geçen Oringer, New York'un teknoloji piyasası Silikon Mahallesi'nden çıkan ilk milyarder sıfatını kazanmış durumda.

Sipariş fotoğraf
Oringer'in aktardığına göre Shutterstock fikri aklına gelmeden evvel internet sayfalarını açmakta kullanılan tarayıcılarda (Firefox, Chrome gibi) istenmeyen pencerelerin açılmasını önleyici bir uygulama üzerinde çalışıyormuş.

Oringer 2003'te Shutterstock fikrinin aklına nasıl geldiğini şöyle anlatıyor: "O dönemde yazılım geliştiriyor ve insanlara aboneliklerini yeniletmeye çalışıyordum. E-postalarım için genel amaçlı görsellere ihtiyacım vardı ve bu tarz görselleri toplamanın ne kadar zor olduğunu farkettim."

O zamanlar, mekanlar ve objeleri gösteren genel amaçlı görseller üreten yalnızca birkaç şirket varmış.

Bu şirketler de, örneğin Getty Fotoğraf, genelde haber ajanslarına uygun malzeme üretiyormuş. Daha küçük şirketler içinse, mesela elma veya gökyüzü gibi basit bir fotoğraf ısmarlamak oldukça pahalıya mal oluyormuş.

Fotoğraf geçmişi olmamasına rağmen Oringer bir kaç bin dolara bir fotoğraf makinesi satın almış ve Craigslist gibi ilan sitelerine konu mankenleri için ilan vermiş.

Sermayesi, bir fotoğraf makinesi
Ve New York sokaklarını arşınlayıp, turistlerin ilgisini çeken karelerin tam tersini aramaya başlamış: En sıradan, en genelgeçer fotoğraflar.

İlk yıl içinde 30 binin üzerinde fotoğraf çekerek bunları Shutterstock sitesine yükleyen Oringer, müşteri çekmek için Google Reklamlar gibi ucuz platformlara ilan vermiş.

Oringer dönüm noktasının ise artık fotoğraf taleplerine yetişemediği zaman geldiğini ifade ediyor.

Oringer bütün bunları New York'ta, Manhattan'da yapmış. Kaliforniya'daki ünlü Silikon Vadisi'ne neden gitmediğini şöyle açıklıyor:

"İnsanlar neden hala Silikon Vadisi'ne giderek Shutterstock'u girişimci bir modele çevirmediğimi sormaya başlamışlardı. Sebeplerden biri, sermayeye ihtiyacım olmamasıydı."

Bir çok teknoloji şirketinin aksine Shutterstock dış yatırımla kurulmamış. Oringer'in yapması gereken tek şey bir kaç bin dolara bir kamera satın almak ve küçük bir ofis kiralamak olmuş.

Başlarda fotoğraf çekmekten, internet sitelerini tasarlamaya, hatta gelen telefonlara cevap vermeye kadar her işe o bakıyormuş.

İşi büyüteceği zaman da ilk aldığı elemanlar fotoğrafçı değil, mühendis olmuş.

Dış yatırımcılardan destek almadığı için hem kontrolün tamamen kendisinde kaldığını, hem de daha baştan kâr amaçlı bir strateji geliştirebildiğini söylüyor.

Sanatçılar da kazanıyor
Shutterstock şu anda 150'den fazla ülkede 750 bin kullanıcıya fotoğraf satıyor.

Shutterstock geçtiğimiz yıl kârını %117 artırarak, 47,5 milyon dolar elde etti.

Gelecek de parlak gözüküyor. Şu anda yolda 4 milyon dolar ciro yapan şirket, 2016'da bu rakamı 6 milyar dolara çıkarmayı hedefliyor.

40 binden fazla sanatçı, fotoğraf ve videolarını Shutterstock sitesine yüklüyor. Kullanıcıların ne tür dijital ürünler aradığına bakarak, talebe anında yanıt verebiliyorlar.

Şirket bu sanatçılara 150 milyon dolardan fazla ödeme yaptıklarını, öyle ki bazıları için bunun tam zamanlı bir işe dönüştüğünü söylüyor.

Bunca başarıya rağmen Jon Oringer servetinden bahsetmekten hoşlanmıyor, konuyu değiştirmeye çalışıyor.

Oringer üniversitede yazın yaptığı staj dışında hiç geleneksel bir işe girmemiş. Ama itiraf da ediyor: "Galiba artık gerçek bir işim var."

[Resim: Q80YppL.jpg]
Yazar: ahmetsahin
11-22-2013, Saat:10:19 PM
Yorum Yok
İZLANDA VE ATLANTİK'TE OSMANLI KORSANLARI

Osmanlı Denizcileri bütün bir Akdeniz'de yüzyıllar boyunca düşmanlarına kök söktürmelerinin yanı sıra Atlas Okyanusu'na da açılarak bu bölgede de korsanlık ve ticaret yapmışlardır. 

Türkler, düzenli bir filo ile ilk kez 1585 yılında Cebelitarık Boğazı'nı geçerek Atlantik Okyanusu'na açılmıştır. Murat Reis'in sevk ve idaresindeki bu küçük Osmanlı Filosu, Kanarya Adaları'nın kuzeydoğusundaki Lanzarato Adası'nı ele geçirmiş ve adanın valisi ile birlikte 300 kişiyi esir alarak, kayıp vermeden üssüne geri dönmüştür.

İngiltere'nin İspanya Büyükelçisi Sir Francis Tun'un Buckhingam Dukası'na yazdığı bir mektupta, "1616 yılında Türk denizcilerinin Cadiz ile Lizbon arasındaki sahillere akın harekatı düzenlediğini ve İspanya Kralının çaresizlik içerisinde bu harekata katlanmak zorunda kaldığını" belirtmektedir. Murat Reis, 1617 yılında Portekiz'e ait Maderia Adası'nı işgal ederek, 1200 esir almış ve ana üssü olan Cezayir'e geri dönmüştür.

Murat Reis'in Atlas Okyanusu'na yapmış olduğu seferlerin en ünlüsü, 12'si kadırga olan 15 parçalık bir filo ile 1627 yılında yapılan İzlanda harekatıdır. Murat Reis, bu harekata Manş Denizi'ni geçerek başlamış, Kuzey Denizi boyunca Danimarka ve Norveç kıyılarına taarruz etmiş, 20 Haziran 1627 tarihinde İzlanda açıklarında demirlemiştir. Bu bölgede 16 Temmuz tarihine kadar 26 gün kalan Osmanlı Denizcileri, adayı kontrol altında tutmuş, 400 esir ve büyük bir ganimetle Cezayir'e geri dönmüştür. Yaklaşık 2800 deniz mili olan geri intikal seyri 27 günde tamamlanabilmiştir. İzlanda'ya harekat düzenleyen bir başka Osmanlı denizcisi de Ali Biçin Reis'dir. O da bu seferinden 800 esir ile dönmüştür. Prof. Yılmaz Ertuna, "Osmanlı Tarihinden Sayfalar" adlı eserinde, Osmanlı denizcilerinin, İzlanda seferlerinin ardından, Newfoundland Adası ve Kanada'nın Labrador ve St. Lawrence kıyılarına ulaştıklarını, daha sonra güneye, Virginia sahillerine indiklerini, burada elde ettikleri esirleri İstanbul'a gönderdiklerini açıklamaktadır.

Murat Reis ve emrindeki kaptanlar, İngiltere'deki prenslikler ve kontluklar başta olmak üzere, İzlanda, Norveç, İsveç ve Danimarka limanlarına ard arda saldırılar düzenlemiş, önemli miktarda ganimet ve esir ele geçirmişlerdir. Denizcilerimiz ayrıca, rakiplerinin onlarca korsan gemisini batırmış, bir çok ticaret gemisine el koymuştur. şüphesiz ki, geniş bir harekat alanında ortaya konulan böylesine cesur ve atılgan bir hareket tarzı, Osmanlı denizcisinin denizcilik bilgi ve becerisi ile askeri yeteneğinin açık bir göstergesidir. İngiliz yazar Stanley Lein Paul, "Atlantik'teki Türk denizcilerinin seyr-i sefain ilmini hatmetmiş olduklarını" ifade etmektedir.

Danimarka'daki Kraliyet Kütüphanesi'nde 1628 senesinde yazılmış ve Türklerin Atlantik serüvenini belgeleyen bir kitapta Piskopos Oluf Eigilsson "Osmanlı denizcilerinin 1627 senesinde İzlanda'ya geldiklerini, kendisi de dahil, 300 kişiyi esir alarak Cezayir'e götürdüklerini, daha sonra serbest kalarak İzlanda'ya geri döndüğünü" anlatmaktadır. Yolculuğunda esirlere Müslümanlar tarafından iyi davranıldığını, kendileri ne yemişse esirlere de aynısını yedirdiklerini, İzlandalılara asıl kötü davrananların, sonradan Müslüman olmuş İngiliz ve Danimarkalılar olduğunu bizzat o gemide esir bulunan Piskopos Oluf Eigilsson söz konusu kitapta anlatmıştır.

Danimarka Kralı'na aracı olarak gönderilen Oluf Eigilsson, Kopenhag'da para toplamak için var gücüyle çalışmış ve sonuçta esirlerin büyük bir bölümünün ülkelerine dönmesini sağlamış. Ancak Cezayir'de kalıp Müslümanlar arasına karışanlar da olmuştur. Hatta bunlardan ikisinin kendi istekleriyle kaldığını biliyoruz. Jon Asbjarnarsson adlı İzlandalı gemici, Cezayir Dayısı'nın sarayında önemli bir mevkiye yükselmiştir. Diğer İzlandalı Jonsson Vestmann'ın durumu daha da ilginç. O, Cezayir akıncıları arasına katılarak Akdeniz'i Atlas Okyanusu'na bağlayan sahada izinsiz kuş uçurtmayan bir Osmanlı olmayı seçmiştir.

Kopenhag'da, "Kgl Bibliotek Chistians Brygge No: 8" adresinde yer alan kütüphanede bulunan diğer bir kitap, pek bilinmeyen iki Türk denizcisini bizlerle tanıştırmaktadır, İzlanda'nın başkenti Reykjavik'de 1852 yılında basılan ve H.Haengsson ile H.Hrolfsson tarafından beraberce yazılan, "Litil Saga Umm Herhla-Up Tyrkjans A islandi 1627" adlı eserde, Murat Reis'in filosundan Arif ve Bejram (muhtemelen Bayram) adlı iki komutanın gemileri ile Beruşyord Limanı'na girdikleri" anlatılmaktadır.

Aynı kütüphanedeki diğer bir kitapta, "Murat Reis, Amiral olarak tanıtılmakta", başka bir kitapta ise, "1631 senesinde Türk Donanmasının 15 parça gemi ile İngiltere'ye geldiği ve daha sonra 12 parça gemi ile İzlanda'ya sefer düzenlediği" belirtilmektedir. Kopenhag'ın 60 km. uzağında bir liman şehri olan Helsingör'de, müze olarak kullanılan Hamlet'in şatosu'nun duvar pano ve tablolarında İskandinav Limanlarındaki Osmanlı Denizcileri ve gemileri tasvir edilmektedir. Stanley Lein Paul, "Devonshire Kontluğu Tarihi" adlı kitabında "Türk denizcilerinin, 1625 yılının Ağustos ayında Plymouth ve Hardland Point limanları açıklarında 27 parça ticaret gemisine el koyduklarını, Suseks, Hatas, Devon, Cornwell ve Batı kıyılarındaki Kontluklara ait kalelere akınlar düzenlediklerini" anlatmaktadır.

Osmanlı Denizcileri'nin -bir çoğu günümüzde hâlâ bilinmeyen- Atlantik'teki bu faaliyetleri daha çok Batılı tarihçiler tarafından incelenmiş, ülkemizde ise yeni yeni artmaya başlayan "Denizcilik Tarihi Araştırmacıları"nın gayretleri sayesinde Muhteşem Denizcilik Tarihimiz'in altın sayfaları birer birer aralanmaya başlamıştır.
[Resim: vok1sgg.jpg]

 

Hoşgeldin, Ziyaretçi

Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Forumda Ara

Forum İstatistikleri

Toplam Üyeler 13
Son Üye delidumrul23
Toplam Konular 680
Toplam Yorumlar 684

Kimler Çevrimiçi

Şu anda 9 aktif kullanıcı var. Yandex Metrika
(0 Üye - 8 Ziyaretçi)

Son Yazılanlar

İki Türk Askerin Birinci ...

Son Yorum: delidumrul 02-02-2025, Saat:12:45 PM
Yorum 0 Okunma 345

Arjantin'de Enflasyon

Son Yorum: delidumrul 09-20-2024, Saat:07:18 PM
Yorum 0 Okunma 740

TÜRK ESİRLERİ YUNANLILARA...

Son Yorum: delidumrul 12-01-2019, Saat:11:30 PM
Yorum 0 Okunma 2,574

Seyit Onbaşının (Kocaseyi...

Son Yorum: merve 03-04-2019, Saat:09:59 AM
Yorum 0 Okunma 2,174

Osmanlı ordusunda bir Ven...

Son Yorum: ahmetsahin 02-04-2019, Saat:12:10 AM
Yorum 0 Okunma 2,356

KAĞIT BARDAK..

Son Yorum: mevthawk 01-02-2019, Saat:06:33 PM
Yorum 0 Okunma 2,676

Başkalarının olumsuz duyg...

Son Yorum: ahmetsahin 01-02-2019, Saat:06:21 PM
Yorum 0 Okunma 3,677

Nuri Killigil: Bir Türk S...

Son Yorum: gakko 08-07-2018, Saat:05:16 PM
Yorum 0 Okunma 3,001

Çocuklarımıza Yedirdiğimi...

Forum: SAĞLIK
Son Yorum: delidumrul 03-29-2018, Saat:12:22 AM
Yorum 0 Okunma 2,566

EŞİNİ DOĞRU SEÇ

Son Yorum: delidumrul 03-26-2018, Saat:06:55 PM
Yorum 0 Okunma 2,727
Task