Skip to main content

Siber Bilgi M.

Yazar: delidumrul
12-23-2012, Saat:03:56 PM
Yorum Yok
Tabloyu inceleyen bir sanat eleştirmeni ressama sordu:

Güzel bir tablo doğrusu, ama anlamını bir türlü kavrayamadım' dedi.

'' Adamın vurduğu kapı hiç açılmayacak mı? Ona kapı kolu çizmeyi unutmuşsunuz da...''

Ressam gülümsedi.Smile
''Adam sıradan bir kapıya vurmuyor ki...'' dedi ve tablosunun anlamını açıkladı.

Bu kapı, insanın kalbini simgeliyor; Ancak içeriden açılabildiği için dışarıda kol olması gerekmiyor...

O kapı size içeriden açılmamışsa GİREMEZSİNİZ

[Resim: 6dGsR.jpg?2]
Yazar: delidumrul
12-23-2012, Saat:03:43 PM
Yorum Yok
Bir eski Türk kasabasında, bir yaşlı derviş varmış. Bu yaşlı derviş, kasaba sokaklarındadurmadan dolaşır, sürekli de;

“Yapan, kendine yapar”! Der dururmuş.

Bu sözü dilinden hiç eksik etmezmiş. “Yapan, kendine yapar”.
O kasabadaki kötü yürekli bir kadın, sık sık evinin önünden, “yapan, kendine yapar”, diye bağırarak geçen bu dervişten tedirgin olmuş, bıkmış.

- “Neden yapan, kendine yapsın? Hele şu aptal dervişin aklını başına getireyim de görsün”.

Diyerek bir düzen kurmuş. Ev fırınında pişirdiği taze ekmeğin arasına, ağulu peynir doldurmuş. Derviş, her günkü gibi o gün de;

- “Yapan, kendine yapar”!

Diye söylenerek kasaba sokaklarında dolaşırken, o kadının evinin önüne gelince kadın, dervişi çevirip;

- “Derviş baba, senin için taze yufka ekmeği yaptım. İçine yağlı peynir dürdüm. Al da, bir güzel ye, karnını doyur”! demiş.

Derviş:

- “Sağolasın bacım, acıkınca yerim”!

Diyerek dürümü almış, torbasına koymuş. Yine “yapan, kendine yapar”, diye söylene söylene yoluna gitmiş. Bir zaman yürüyüp yorulunca, öğle sıcağında bir çay kıyısına çöküp, söğüt gölgesinin serinliğine uzanmış. O sırada tozlu yoldan yorgun argın gelen bir delikanlı yanına sokulup:

- “Merhaba! Derviş Baba”, demiş.

- “Merhaba oğul! Nerden gelip nereye gidersin?” diye sormuş.
Dinlenmek için dervişin yanına, gölgeye oturan delikanlı:

- “Askerdim. Terhis oldum, evime dönüyorum. Kasabaya daha epey var. Karnımda öyle acıktı ki”! demiş.

İyi yürekli derviş, torbasındaki peynir dürülü yufkayı ansıyarak, hemen dürümü çıkartıp delikanlıya uzatmış.

-“Kime niyet, kime kısmet. Al ye oğul”! Demiş.

Dürümü yiyen delikanlı, karnı doyup dinlendikten sonra, yola düzülmüş. Kasabanın yolunu tutmuş. Gel gelelim, ağulu dürümü yediğinden, yolda karnı ağrımaya başlamış. Çok kötü sancılanmış. Gittikçe sancısı, ağrısı artmış. Kasabaya dek zor gelebilmiş. Kasabaya girip de, sürünerek evinin kapısına gelince, kapı eşiğine düşüp can vermiş. Evden çıkan kadın, bir de ne görsün; askerden dönen oğlu ölmüş, kapı önüne yığılmamış mı? Zehirlenip ölen delikanlının annesi, ağulu peyniri yufkaya dürüp veren kadınmış.

Bu olaylardan bilgisiz derviş, akşama doğru kasabaya dönmüş. Yine

- “Yapan, kendine yapar”!

Diye söylenerek kasabanın sokaklarından, kendisine ağulu dürümü veren kadının evi önünden geçmiş, gitmiş.
[Resim: rCa1Z.jpg]

OKUDUYSANve BEĞENDİYSEN ,BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞIRMISIN?
Yazar: delidumrul
12-23-2012, Saat:03:39 PM
Yorum Yok
Yahudi asıllı bir Rus; İsrail’e göçme iznini alır.
Çıkışta, Ruslar bagajını denetlerken elbiselerin arasındaki Lenin’in büstünü bulurlar:

- Bu nedir?

Yahudi:

” -Bu nedir? sorusu yanlıştir yoldaş!.. Bu kimdir? demeniz gerekirdi!.
Bu Lenin’dir, sosyalizmin temellerini atan,Rus halkına iyilikler getirendir. Bende bunu bereketli günlerin anısı diye
yanıma aldım…”

Etkilenmiştir Rus görevli:

“- Tamam, geçebilirsiniz!..”

Tel Aviv havaalanında gümrük memuru büstü görür ve sorar:

” – Bu nedir?…”

Yahudi:

” – Bu nedir? sorusu yanlişdir Paşam!. Bu kimdir? demeniz gerekirdi!..
Bu Lenin’dir. Bu deli cani yüzünden Rusya’yı terk etmek zorunda kaldım!
Yanıma aldım ki her gün ona bakıp bakıp lanet okuyayım! ..”
Etkilenmiştir İsrailli görevli:

“- Tamam, geçebilirsiniz!…”

Adam evine gelir, büstü büfenin üstüne koyar, gelişi nedeniyle de akrabalarına davet verir.

Yeğenlerden biri sorar: ” -Bu kimdir?..”

Yahudi:

” – Bu kimdir? sorusu yanlişdir kuzum! Bu nedir? demen gerekirdi!..
Bu; on kilogram, yirmi dört ayar altın, vergisiz, gümrüksüz, üstelik KDV’siz!!!…”
[Resim: uoIVD.jpg?1]

OKUDUYSANve BEĞENDİYSEN ,BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞIRMISIN?
Yazar: delidumrul
12-23-2012, Saat:03:08 PM
Yorum Yok
Popüler cihazları klonlama konusunda oldukça aktif olan Çinli üreticiler, bu defa çıtayı yükseltmiş gibi görünüyorlar.

Kısa bir süre önce ülkemizde de satışa çıkan Galaxy S III Mini, adıyla ilgi uyandırmış ancak sahip olduğu donanımla küçük ekranlı Galaxy S III'ten çok orta segment için konumlandırılan bir cihaz profili çizmişti. ST-Ericsson firması tarafından geliştirilen çift çekirdekli işlemci ve düşük çözünürlüklü ekran gibi detaylarla donatılan Galaxy S III Mini'yi klonlayan Çinliler, belkide ilk defa orjinalinden daha iddialı bir cihaz ortaya koyuyorlar.

Rhythm Communication firması tarafından geliştirilen telefon, donanım olarak her noktada Galaxy S III Mini'nin ötesine geçmeyi başarıyor. Bizzat Samsung tarafından geliştirilen ve Galaxy S III'te de kullanılan dört çekirdekli Exynos 4412 işlemcisinden güç alan klon telefon, aynı zamanda orjinal modelden farklı olark 5MP yerine 8MP çözünürlüğünde kamera ile geliyor. 4-inç yerine 4.5-inç ekrana yer verilen telefonda ayrıca 1GB RAM olduğu belirtiliyor. AnTuTu testinden 16 bin puanın üzerinde skor alan cihaz, ortaya koyduğu performans değerleri ile Galaxy S III'e meydan okuyabilecek bir noktada yer alıyor. Orjinal modelden daha iyi bir donanımla gelen klon telefonun fiyatı da iddialı, Çinliler bu telefona 160 dolarlık etiket fiyatı ile ulaşabiliyorlar. kalite ve ucuzluktan dolayı tebrikmi etsek yoksa klonlamadan dolayı kınasakmı bilemiyoz..


[Resim: Vt3bQ.jpg]
Yazar: ahmetsahin
12-23-2012, Saat:03:00 PM
Yorum Yok
İçeri girer girmez neşeyle bağırdı:

-Anne biliyor musun bugün yuvada ne oldu?
- Görmüyor musun ? Telefonla konuşuyorum.

Herkesin sevdiği şey birbirine benzemiyordu. Annesi telefonu, babası arabayı seviyordu.

Her şey erteleniyordu, telefon ve araba söz konusu olduğunda... Bir de eve misafir gelecek oldu mu kendisine hiç yer kalmıyordu.

...Nerelere gitseydi? Annesi kapattı telefonu.
Mutfaktan tencere sesleri geliyordu. Koşarak yanına gitti:

-Sana yardım edeyim mi ? dedi, en sevimli halini takınarak. Annesi manalı manalı baktı:

-Hayırdır? Bir yaramazlık mı var? Bak bir de seninle uğraşmayayım. Çok yorgunum zaten.

Yorgunluk nasıl bir şeydi ? Bazen elinde oyuncağıyla uykuya daldığında anneannesi oyuncağı yavaşça elinden alır :

-'Nasıl yorulmuş yavrucak. Uykunun gül kokulu kolları sarsın seni..' diyerek alnına bir öpücük konduruverirdi.

Yorgunluk gül kokulu bir uykuya dalmaksa eğer, neden annesi kendisiyle böyle kızgın kızgın konuşuyordu.

—Anneciğim yorulduğun zaman gül kokulu uykulara dalarsın. Anneannem öyle söylüyor.
—Uykuya dalayım da, gül kokuları kusur kalsın. Yorgunluktan ölüyorum.

Bu kelimeden nefret ediyordu.'Yorgunum, yorgun olduğumdan, böyle yorgunken'....

—Anneciğim sen yorulma, diye...
—Yemekte konuşuruz çocuğum. Bankada işler yetişmedi. Baban gelene kadar bunları bitirmem lazım. Hadi sen oyna biraz.

Hani siz yoruluyorsunuz ya...Eeee....Ben de oynamaktan yoruluyorum. Ne yapayım bilmem?

Yapılmaması gerekenleri biliyordu da büyükler, yapılması gerekenleri hiç bilmiyorlardı.

Işıklar söndü birden. Annesi öfkeyle söylenmeye başladı.

—Mum da yok! diye diye karıştırdı dolapları el yordamıyla.
Çocuk sırtüstü yatıp, anneannesinin köyünü düşündü. Gaz lambasının ışığında deli tavşan masalını anlatışını.

Deli tavsanın duvardaki aksini getirdi gözlerinin önüne. Anneannesi gibi iki ellerini birleştirip işaret parmaklarını yukarı kaldırarak
tavşan kafası yaptı.

''Bak deli tavşan'' diyerek parmaklarını oynattı. Yoldan geçen arabaların farları duvardaki tavşana yol açtı. Tavşan alabildiğine hür
dolaştı sağda solda.

Otlarla kuşlarla konuştu. Sonra yorgun düştü. Duvardaki görüntü minik avuçların açılmasıyla kayboldu. Kolu yavaşça
kanepeden aşağı sarktı. Sonra ışıklar geldi.

Kadın çocuğun hiç konuşmadığını akıl etti. Birden kanepeye koştu. Küçücük dizlerini karnına doğru çekerek uykuya dalmıştı.

Masanın üstündeki dosyalara baktı iğrenerek. Dindirilmez bir pişmanlık doldurdu içini.

Uyandırmaktan korka korka küçük alnına bir öpücük kondurdu.

Çocuk sanki bir ipucu bekliyormuşçasına aralanan gözleriyle mırıldandı;

— İşin bitince beni sever misin anne? dedi.

Kadın, sevilmek için randevu alan çocuğuna bakarak sabaha kadar ağladı...
[Resim: xyztg.jpg?2]

OKUDUYSAN ve BEĞENDİYSEN ,BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞIRMISIN?
Yazar: ahmetsahin
12-23-2012, Saat:01:24 PM
Yorum Yok
[Resim: M7687.jpg?1] Genç Anne, doktorun, küçük kızını muayene etmesini seyrederken ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Küçük kız, muayene masasının üstünde hareketsiz yatıyordu. Ekseri çocuklar 12-15 aylık olunca, yürüdükleri halde, kendi kızının 17 aylık olmasına rağmen, oturacak hâli bile yoktu.

Başı, kırık bir kuklanınki gibi sağa, sola yuvarlanıyordu. Boşluğa dalmış gözleri, doktorun önünde salladığı oyuncak ayıyı sanki görmüyordu. Ayı kendisine uzatılınca, elinin titremesinden onu tutamıyordu. Zaten zekâsı da iki aylık bir bebeğinkinden farksızdı.

Küçük kızı, muhitinin meşhur çocuk profesöründen önce muayene eden doktorlar, anneye hiçbir ümit vermemişlerdi.

-"Yavrucak herhalde ensefalit'e (beynin iltihaplanması ile oluşan, beyinde arıza bırakan bir hastalık) müptelâ. Onu geri zekâlı çocuklara mahsus müesseselerden birine yatırmaktan başka çare yok" demişlerdi.

Profesör, dosyasının sayfalarını çevirirken, üzgün anne "Halbuki üç aylık olana kadar ne uyanık bir bebekti" diye söyleniyordu.

Çalışan bir kadın olan annesinin işine dönebilmesi için küçük kız, üç aylık iken yuvaya verilmişti. Kayıt fişinde, neşeli, canlı ve sıhhatli bir bebek olarak tarif ediliyordu. Fakat hemşirelerin bütün itinalarına rağmen, bu tarihten sonra çocuk gelişememişti. Bir yaşına gelince, annesi, onun zekâca geri olduğunu keşfederek doktorlara müracaat etti. Fakat verilen ilaçlar ile vitaminlerin hiçbir faydası olmadı. Küçük kız düzeleceğine, günden güne fenalaşıyordu.

Artık katı gıda da alamıyor, yatağında günlerce hareketsiz yatıyordu.

Okuduğum fakültenin çocuk kürsüsü profesörlerinden olan hocamız bir derste bize yukarıdaki hâdiseyi şöyle anlatıyordu: "Bana getirildiği zaman o kadar feci hâldeydi ki, ben de neredeyse meslekdaşlarımın hiçbir ümit olmadığı yolundaki fikirlerini paylaşacaktım.

"Fakat her şeye rağmen zihnime bir şüphe girmişti. Nörolojik muayene (sinir sistemi muayenesi), küçük kızın beyninde hiçbir hasar olmadığını göstermişti. Bundan dolayı, küçüğü, özürlü çocukları barındıran müesseselerden birine terketmeden önce son bir denemede bulunmağa karar verdim. Anneye, kızınızı yuvadan alın ve onunla bizzat meşgul olun. Ona hiç bir ilâç vermeyeceğim; ilâçların faydası olmadığını gördük. Onu ancak, yokluğunu için için hissettiği varlığınız, itinanız ve şefkâtiniz kurtarabilir dedim."

Hocamız üç hafta sonra bebeğin durumunda iyiye doğru giden ilk belirtilen not ediyordu. Küçük kız, oyuncak ayısını gözleri ile takip ediyor, ve onu kapmağa teşebbüs ediyordu. İştahı da uyanmaya yüz tutmuştu. 20 aylık olunca oturabilir hâle geldi. 30 aylık olduğunda ise yürüyor, oyun oynuyor ve artık altını kirletmiyordu. Üstelik kendisine bakıldığı zaman gülümsüyor ve konuşmaya başlıyordu.

O küçük yavru bugün beş yaşında. Sıhhatinde artık hiçbir endişe edici durum yok. Zekâ itibariyle de arkadaşları kadar uyanık. Yalnız hâlâ biraz sinirli, âni korkular geçirmekte, hele annesi ona haber vermeden sokağa çıkacak olsa, terkedildiğini sanarak avazı çıktığı kadar bağırıp ağlamaktadır.

Bir zamanlar çocuk bakım müesseseleri ile hastahanelerde (bilhassa Avrupa'da), sıhhatli gıda almak ile bulaşıcı hastalıklardan korunmanın, çocukların bakımı için kâfi olduğuna dair yanlış bir inanış hâkimdi. Aslında çocuk, anne sevgisine muhtaçtır. Bundan mahrum edilmesinin, gelişmesi üzerinde çok menfi tesirleri olduğu kesindir.

Bugün ise bütün psikiyatrist ve psikologlar, "beş yaşından küçük bir çocukta hiçbir şey, anneden ayrı kalmak kadar kötü tesir uyandıramaz" fikrinde ve inancındadırlar. Çocuk bir yatak, pasta veya bir oyuncağın ötesinde çok daha fazla şeyler bekler.

Annesi onun kâinatıdır. Dünyayı onun gözleri ile görür. Esasen etrafını anlamak için sahip olduğu vasıtalar sınırlıdır. Fakat annesine itimadı hudutsuzdur ve annesinin onu bütün tehlikelerden muhafaza edeceğine inanır. Bundan dolayı annesine bağlılığı mutlaktır. Hastalık veya herhangi bir ailevi sebebin, onu anne şefkâtinden mahrum bırakmasına aklı ermez. Kısa bir ayrılık bile onda, belki de aklı dengesine tesir edecek bir ruhi çöküntü vücuda getirebilir.

Fransa'da doktorlar, altı aylık aile hayatından sonra bir yuvaya yerleştirilen 170 çocuktan 34'ünde (%20) melânkoliyi andırır hâller bulunduğunu not etmişlerdir. Daha sonraları bu çocuklar, konuşmakta, yürümekte, oyun oynamakta ve okumayı öğrenmekte de gecikmiştirler. Doktorlar aynı halleri, bazı yetimhanelerde ve senatoryumlarda bulunan çocuklarda da müşahede ettiler.

Günümüzde hasta çocukla birlikte anneleri de hastahanelere kabul edilmektedir. Bunun birçok mahzurları olduğunu ileri sürenler bulunacaktır. Onlara göre, annelerin daima ayak altında bulunması ve ona-buna karışması, hastahane personelini rahatsız eder.

Ama hastane koğuşlarında kendilerini terkedilmiş hisseden çocuklara (eğer anneleri yanlarında olmaz ise), tertemiz lâke mobilyalar, canlı renklerle boyanmış duvarlar, oyun salonları ve her türlü profesyonel bakım mânâsız gelir. Bir an evvel iyileşmeleri ve ruh huzuruna kavuşmaları için en ziyade İhtiyaç duydukları şey, ANNE ŞEFKATİ'dir!..

Faruk Genç


OKUDUYSAN ve BEĞENDİYSEN ,BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞIRMISIN?
Yazar: ahmetsahin
12-23-2012, Saat:01:19 PM
Yorum Yok
Fark etmeli insan...

Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.

Farkı Fark Etmeli, Fark Ettiğini De Fark Ettirmemeli Bazen…

Bir Damlacık Sudan Nasıl Yaratıldığını Fark Etmeli.

Anne Karnına Sığarken Dünyaya Neden Sığmadığını Ve En
Sonunda Bir Metre Karelik Yere Nasıl Sığmak Zorunda Kalacağını Fark Etmeli.

Şu Çok Geniş Görünen Dünyanın, Ahrete Nispetle Anne Karnı Gibi Olduğunu Fark Etmeli.

Henüz Bebekken “Dünya Benim!”Dercesine Avuçlarının Sımsıkı Kapalı Olduğunu, Ölürken De Aynı Avuçların “Her Şeyi Bırakıp Gidiyorum İşte!” Dercesine Apaçık Kaldığını Fark Etmeli.

Ve Kefenin Cebinin Bulunmadığını Fark Etmeli. Baskın Yeteneğini Fark Etmeli Sonra.

Azraillin Her An Sürpriz Yapabileceğini, Nasıl Yaşarsa Öyle Öleceğini Fark Etmeli İnsan

Ve Ölmeden Evvel Ölebilmeli.

Hayvanların Yolda Kaldırımda Çöplükte
Ama Kendisinin Güzel Hazırlanmış Mükellef Bir Sofrada Yemek Yediğini
Fark Etmeli.

Eşref-İ Mahlûkat (Yaratılmışların En Güzeli) Olduğunu Fark Etmeli.Ve Ona Göre Yaşamalı.

Gülün Hemen Dibindeki Dikeni Dikenin Hemen Yanı Başındaki Gülü Fark Etmeli.

Evinde 4 Kedi 2 Köpek Beslediği Halde Çocuk Sahibi Olmaktan Korkmanın Mantıksızlığını Fark Etmeli.

Eşine “Seni Çok Seviyorum!” Demenin Mutluluk Yolundaki Müthiş Gücünü Fark Etmeli.

Dolabında Asılı 25 Gömleğinin Sadece Üçünü Giydiğini Ama Arka Sokaktaki Komşusunun O Beğenilmeyen Gömleklere Muhtaç Olduğunu Fark Etmeli.

Zenginliğin Ve Bereketin Sofradayken Önünde Biriken Ekmek Kırıntılarını Yemekte Gizlendiğini Fark Etmeli.

Annesinden Doğarken Tertemiz Teslim Aldığı Gırtlağını 60-70 Yıl Sonra Sigara Yüzünden Azrail’e Soba Borusu Gibi Teslim Etmenin Emanete Hıyanet Sayılacağını Fark Etmeli.

63 Yıllık Ömründe Hiç Karnı Doymayan Bir Peygamber’in Ümmeti Olarak Aşırı Beslenme Yüzünden Sarkan Göbeğini Fark Etmeli.FARK ETMELİ.

Ömür Dediğin Üç Gündür,
Dün Geldi Geçti Yarın Meçhuldür,
O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,O Da Bugündür

[Resim: FgqxE.jpg]

Hoşgeldin, Ziyaretçi

Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Forumda Ara

Forum İstatistikleri

Toplam Üyeler 13
Son Üye delidumrul23
Toplam Konular 680
Toplam Yorumlar 684

Kimler Çevrimiçi

Şu anda 10 aktif kullanıcı var. Google
(0 Üye - 9 Ziyaretçi)

Son Yazılanlar

İki Türk Askerin Birinci ...

Son Yorum: delidumrul 02-02-2025, Saat:12:45 PM
Yorum 0 Okunma 346

Arjantin'de Enflasyon

Son Yorum: delidumrul 09-20-2024, Saat:07:18 PM
Yorum 0 Okunma 743

TÜRK ESİRLERİ YUNANLILARA...

Son Yorum: delidumrul 12-01-2019, Saat:11:30 PM
Yorum 0 Okunma 2,575

Seyit Onbaşının (Kocaseyi...

Son Yorum: merve 03-04-2019, Saat:09:59 AM
Yorum 0 Okunma 2,176

Osmanlı ordusunda bir Ven...

Son Yorum: ahmetsahin 02-04-2019, Saat:12:10 AM
Yorum 0 Okunma 2,357

KAĞIT BARDAK..

Son Yorum: mevthawk 01-02-2019, Saat:06:33 PM
Yorum 0 Okunma 2,677

Başkalarının olumsuz duyg...

Son Yorum: ahmetsahin 01-02-2019, Saat:06:21 PM
Yorum 0 Okunma 3,679

Nuri Killigil: Bir Türk S...

Son Yorum: gakko 08-07-2018, Saat:05:16 PM
Yorum 0 Okunma 3,004

Çocuklarımıza Yedirdiğimi...

Forum: SAĞLIK
Son Yorum: delidumrul 03-29-2018, Saat:12:22 AM
Yorum 0 Okunma 2,568

EŞİNİ DOĞRU SEÇ

Son Yorum: delidumrul 03-26-2018, Saat:06:55 PM
Yorum 0 Okunma 2,730
Task