Skip to main content

Siber Bilgi M.

Yazar: intikamcı
12-26-2012, Saat:04:13 PM
Yorum Yok
Bir zamanlar, Nabek ve Dagar isminde iki arkadaş ve komşu, büyük bir çölün kenarında yaşarlardı. Nabek’in çok güzel, paha biçilmez cins bir atı vardı. Atın rengi, duruşu, koşması görenleri hayran bırakıyordu. Dagar da bu atı çok beğeniyor ve gece-gündüz ona sahip olmanın hayalini kuruyordu. Nabek arkadaşı olduğu halde, bu düşünceye bir türlü engel olamıyordu. Sonunda, bir gün Nabek’ in yanına gidip atı ona satmasını istedi. “Dünyadaki bütün altınları elmasları bana getirsen, bu atı yine de satmam” diyen arkadaşı Dagar’ ın teklifini reddetti. Bu yanıtla hayal kırıklığına uğrayan Dagar, ne olursa olsun o atı ele geçirmeye karar verdi. Bir gün, bir dilenci kılığına girdi, yüzünü örttü ve Nabek’ in her gün geçtiği yolun kenarında oturup beklemeye başladı.



Nabek yaklaştığı sırada,sızlanma hareketleri yaparak yardım istedi.Aç ve susuzmuş gibi davrandı. Nabek, adım atacak gücü olmadığını düşündüğü bu fakir dilenciye acıyarak durdu.Onu köye kadar götürmek ve yiyecek-içecek vermek üzere atına bindirdi. Kendisi de atın yanında yürümeyi tercih etti. Dagar, ata biner binmez dizginleri ele geçirdi ve atı mahmuzlayarak dörtnala koşturmaya başladı. Bir taraftan da, arkasına dönüp bağırdı: “Ben Dagar’ım. Bu atı bir daha asla göremeyeceksin Nabek!” Nabek, Dagar’ ın ardından koşmadı. Onun yerine bağırarak şöyle dedi. “ Dagar, bir dakika dur! Senden bir şey isteyeceğim.” Arkadaşının yürüyerek kendisini yakalayamayacağından emin olan Dagar atı durdurdu ve onun konuşmasını bekledi.


Nabek Dagar’a şöyle seslendi. “Evet,atımın sahibi artık sensin. Ama lütfen o atı nasıl ele geçirdiğini kimseye söyleme.” “Neden” diye sordu Dagar. “Eğer insanlar senin beni nasıl kandırdığını öğrenecek olurlarsa, yolda kalmışlara, dilenciler, zor durumda ki insanlara yardım etmek için durmayacaklar. Atlarının çalınmasından korkacaklar. Bu yüzden de bir çok masum insan çölde kalıp ölecek. İnsanlar yolda karşılaştıkları insanlara artık hiç güvenmez hale gelecekler.” Dagar bu sözleri dinledi ve uzun süre bir şey söylemedi. Sonra, attan indi ve onu komşusuna geri verdi. Daha sonra, Nabek’in çadırına gidip orada bir barış sözleşmesi yaptılar ve sonsuza dek arkadaş kalmak için yemin ettiler.


Kissadan hisse unutmayin toplumlar bireylerden olusur ve bir toplumun nasil taninacagini biz bireylerin davranislari belirler.....!


[Resim: BFRAl.jpg]
Yazar: intikamcı
12-26-2012, Saat:04:06 PM
Yorum Yok
Büyük kızım küçükken - sanırım anaokuluna gidiyordu - sabahları yatağında beş dakika otururdu, ben de karşısına otururdum.
Küçük spontan bir oyun oynardık. Ben, bir hayvan, eşya veya bitki rolüne girerdim, o kendisi olurdu ve karşılıklı bir drama veya fabl diyebileceğimiz bir şey sergilerdik.






Bir sabah uyandı, oturup battaniyeye sarıldı ve “Hadi bana bir ağaç ol” dedi. O sabah, canım sıkkındı, keyfim yoktu; son günlerde irili ufaklı bir çok olay moralimi bozmuştu. İçime baktım, oyun oynamak istemediğimi hissettim ve dürüstçe bunu kızıma söylemeye karar verdim.


“Canım benim” dedim. “Bu sabah keyfim yok, canım sıkılıyor, ağaç olmak istemiyorum.”


Bir an durdu ve parmağını uzatarak “Baba tamam” dedi “O zaman üzgün ağaç ol.”


Tekrar içime baktım, neşeli bir ağaç olmak istemiyordum, ama üzgün bir ağaç olabilirdim.


Ve üzgün ağaç oldum. Birilerinin meyvelerimi taşladığını, insanların canımı sıktığını anlattım. Anlattıkça, hafifledim, ferahladım. Beş dakika bittiğinde rahatlamıştım.


** İfade edilen sıkıntı, çoğunlukla bizi rahatlatır.


** Yaşamın her zerresi kutsaldır, değerlendirilmelidir. Güzelliklerden güzellikler çıkar; ama sıkıntılardan da güzellikler çıkarmak mümkündür.
[Resim: EYw4G]

Prof. Üstün Dökmen


OKUDUYSAN ve BEĞENDİYSEN ,BAŞKALARI DA OKUSUN DİYE PAYLAŞIRMISIN?
Yazar: intikamcı
12-26-2012, Saat:03:56 PM
Yorum Yok
Küçük çocuk, büyülenmiş gibi baloncuyu takip ederken şaşkınlığını gizleyemiyordu. Onu hayrete düşüren şey, "Bizim eve bile sığmaz" dediği o güzelim balonların, adamı nasıl havaya kaldırmadığıydı. Baloncu dinlenmek için durakladığında o da duruyor ve sonra yine takibe koyuluyordu. Bir ara adamın kendisine baktığını fark ederek ona doğru yaklaştı ve titrek bir sesle:

- Baloncu amca!, dedi. Biliyor musun, benim hiç balonum olmadı.

Adam, çocuğu şöyle bir süzdükten sonra.

- Paran var mı? diye sordu. Sen onu söyle.

- Bayramda vardı!, diye atıldı çocuk. Önümüzdeki bayramda yine olacak.

- Öyleyse o zaman gel!, dedi adam. Acelem yok, beklerim.

Küçük çocuk sessizce geri döndü. O âna kadar balonlardan ayıramadığı gözleri dolu dolu olmuş, yürümeye bile mecali kalmamıştı. Birkaç adım attıktan sonra onlara tekrar baktığında, gördüklerine inanamadı. Balonlar, her nasılsa adamın elinden kurtulmuş ve yol kenarındaki büyük bir akasya ağacının dallarına takılmıştı.

Çocuk, olup bitenleri hayretle seyrederken, baloncu ona dönüp.

- Küçüük!. diye seslendi. Balonları ağaçtan kurtarırsan birini sana veririm.

Yapılan teklif, yavrucağın aklını başından almıştı. Kalbi sanki yerinden çıkacaktı. Ağacın altına doğru yöneldi ve ayakkabılarını aceleyle fırlatıp tırmanmaya başladı. Hedefine yaklaşırken duyduğu sevinç, bacaklarını kanatan akasya dikenlerinin acısını hissettirmiyordu. Balonlara güç bela ulaştığında, bir müddet onları seyretti ve dallara dolanan ipi çözerek baloncuya sarkıttı. Ancak balonlardan biri gruptan kopmuş ve dalların arasına sıkışmıştı. Hemen yanında da dikenler vardı. Çocuk onu kurtarmaya çalışsa, bu dikenler onu patlatacaktı. Balona hiç dokunmayıp aşağı indi ve baloncuya dönerek:

- Birini bana verecektiniz!, dedi. Hangi balon o?

Adam, elinin tersiyle burnunu silip:

- Seninki ağaçta kaldı ufaklık!, dedi. Çıkıp alabilirsin.

Çocuk, bu sefer ayakta bile duramadı. Ve kaldırım kenarına oturup baloncunun uzaklaşmasını bekledikten sonra, dallar arasında parıldayan balonuna bakarak:

- Olsun!, diye mırıldandı. Ağaç üstünde de olsa, bir balonum var ya artık!...

[Resim: NEx7s.jpg]
Yazar: intikamcı
12-26-2012, Saat:03:43 PM
Yorum Yok
Etkileyici bir olay sizinle.


1974'teki Kıbrıs çıkarmasına katılan bir asker anlatıyor:
" Çok şiddetli bir taarruz vardı. Mermiler kulağımızın dibinden geçiyordu. Siperde daha önce hiç görmediğim bir asker yanıma yaklaştı. Belli ki bizim birlikten değildi. Bir zarf çıkardı ve:
-"Memlekete dönünce bu zarfı, üzerindeki adrese bırakır mısın?"
-"İkimiz de döneriz inşallah" dedim.
Israrla kendisinin dönemeyeceğini, benim ise memleketime ve aileme kavuşacağımı söylüyordu. Biraz isteksiz de olsa zarfı aldım. Ancak o çatışma sırasında birbirimizi kaybettik. Taarruz bitip memlekete döndüğümden bir-iki yıl sonra eski eşyaları karıştırırken o zarfı buldum. Unuttuğum görevi, geç te olsa yerine getirmek için İstanbul'a gittim. Üzerindeki adres, Aksaray'da eski bir eve götürdü beni. Kapıyı yaşlı bir amca açtı.
-"Merhaba amca. Ben Kıbrıs'ta savaşan oğlunuzdan bir mektup getirdim. Belki kendisi de gelmiştir."
-"Bizim Kıbrıs'ta savaşan bir oğlumuz yoktu"
Beni içeri davet ettiler. Eşi, bir fotoğraf albümü ile geldi. Fotoğrafları gösterip:
-"Sana zarfı bu genç mi verdi?"
-"Evet. Çok iyi hatırlıyorum. Buydu."ve işte o an beni şok eden ve hala aklımı başımdan alan şu cevabı verdi:
-"Bu çocuk benim oğlumdu. Fakat onu 15 sene önce Kore harbinde şehit verdik..." "
[Resim: 3ONP4.gif]
Yazar: ahmetsahin
12-25-2012, Saat:12:45 AM
Yorum Yok
Bir üniversite profesörü öğrencilerine şu soruyu sorar;


[Resim: sDRmf.jpg?1] - Var olan her şeyi Allah mı yarattı? Cesur bir öğrenci ayağa kalkar ve yanıtlar.


- Evet, her şeyi Allah yarattı! Profesör sorusunu yineler ve öğrenci yine 'evet efendim' diye yanıtlar. Profesör devam eder;


- Eğer herşeyi yaratan Allah ise ve şeytan var olduğuna göre şeytanı da Allah yaratmış olur ve çalışmalarımızda uyguladığımız 'kesinleştirme' prensibine göre de (haşa) Allah şeytandır.


Öğrenci böyle bir önerme karsısında şaşırır ve yerine oturur. Profesör ise öğrencilerine bir kez daha Allah’ın bir efsane olduğunu kanıtlamaktan ötürü oldukça mutludur. Bu arada bir öğrenci ayağa kalkar ve


-Bir soru sorabilir miyim profesör? der.


Profesör de sorabileceğini söyler.


Öğrenci ayağa kalkar ve


- Soğuk var mıdır? diye sorar.


Profesör; - Nasıl bir soru bu böyle? Tabiî ki vardır, diye cevaplar. “Sen hiç soğuktan üşümedin mi?'


Öğrenci; - Aslında, fizik yasalarına göre soğuk yoktur, hayatta/gerçekte biz soğuğu, sıcaklığın yokluğu olarak düşünürüz.


Herkes veya nesneler o enerji oradaysa veya bir şekilde enerji iletiyorsa onu deneyimler.


Örneğin, mutlak 0 (-460 derece F) sıcaklığın kesin yokluğudur (hiç olmadığı seviyedir). Bütün maddelerin bu seviyede reaksiyon verme özellikleri bozulur ve değişir. Soğuk yoktur, o yalnızca sıcaklığın yokluğunda duyumsadıklarımızı tarif etmek için yarattığımız bir kelimedir, der ve devam eder,


- Profesör, karanlık var mıdır? Profesör; - Tabiî ki vardır.


Öğrenci cevaplar: - Korkarım gene yanılıyorsunuz efendim. Çünkü karanlık da yoktur. Hayatta/gerçekte karanlık, ışığın yokluğudur. Biz ışık üzerinde çalışabiliriz ama karanlığı çalışamayız. Gerçekte, biz Newton'un prizmasını kullanarak beyaz ışığı kırar ve renklerin çeşitli dalga uzunlukları üzerinde çalışabiliriz. Ama karanlığı ölçemeyiz. Bir basit ışık ışını karanlık bir mekânı aydınlatarak karanlığı kırmış olur. Yani karanlığı geçersiz kılar.


Siz belli bir mekânın/uzayın ne kadar karanlık olduğundan nasıl emin olursunuz? Işığın miktarını ölçersiniz! Bu doğrudur değil mi? Karanlık insanlık tarafından, ışığın olmadığı yer/mekân için kullanılan bir kelimedir.


Son olarak öğrenci profesöre gene bir soru sorar; -


Efendim şeytan var mıdır? Bu kez profesör pek emin olamamakla birlikte yanıtlar;


- Tabiî ki. Açıkladığım gibi, biz onu her gün, her yerde onu görürüz. Şeytan/kötülük, bir kişinin başka bir kişiye her gün sergilediği insaniyetsizliğinin bir örneğidir. O, dünyadaki işlenmiş bütün suçlarda, şiddette yer alır. Bunların hepsi şeytanın kendisinden başka bir şey de değildir, der.


Öğrenci devam eder; - Şeytan yoktur efendim. Yani o kendi başına yoktur. Şeytan basit olarak, aynen karanlık ve soğukta olduğu gibi insanın Allah’ın yokluğunu tarif etmek üzere yarattığı bir kelimeden ibarettir.


Allah şeytanı yaratmadı. Şeytan/kötülük, insanın Allah sevgisini yüreğinde duyumsamadığı zaman edindiği tecrübelerin bir sonucudur. O aynen, sıcaklığın olmadığı yere gelen soğuk ya da ışığın olmadığı yere gelen karanlık gibidir.


Profesör yerine oturur. Genç öğrencinin adı ALBERT EINSTEIN'dir.
Yazar: intikamcı
12-23-2012, Saat:04:25 PM
Forum: Filistin
Yorum Yok
İsrail'den 24 yıl sonra suikast itirafı
İsrail, Filistin Kurtuluş Örgütü’nü Yaser Arafat ile birlikte kuran Ebu Cihad’ı öldürdüğünü 24 yıl sonra itirafetti. [Resim: YV7tb.jpg]








KUDÜS - Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) kurucularından Ebu Cihad’ın, 1988 yılında İsrail tarafından öldürüldüğü kesinleşti.İsrail, "Ebu Cihad” lakaplı" Halil el-Vezir'e yönelik suikastı düzenlediğini ilk kez kabul etti.


İsrail Askeri Sansür Heyeti, Ebu Cihad’ı öldüren İsrailli komando birliğinin komutanı Nahum Lev’in Yedioth Ahronoth gazetesiyle yaptığı ve bugüne kadar yayımlanamayan röportaja, yıllar sonra izin vererek bu konudaki gizliliği kaldırmış oldu.


2000 yılında ölmeden önce gazeteye konuşan Nahum Lev’e göre, operasyon Mossad tarafından planlandı ve "Sayeret Matkal" adlı elit komando birliği tarafından gerçekleştirildi.


“Operasyona katılan 26 komando, Tunus’ta bir plaja ayak bastıktan sonra iki gruba ayrıldı" diyen Lev, "Ertesi gün kendisinin ve kadın kılığında bir başka komandonun akşam gezmesine çıkmış karı-koca gibi Ebu Cihad’ın bulunduğu eve yaklaştığını" anlattı.


Nahum Lev, öne evin önündeki korumayı vurduklarını, ardından da ikinci kata çıkarak Ebu Cihad'ı öldürdüklerini kaydetti.
Arafat’ın en yakın adamı ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün iki numaralı ismi olan Ebu Cihad, 1987’de başlatılan İntifada’nın da başını çekmişti
.
Yazar: intikamcı
12-23-2012, Saat:04:14 PM
Yorum Yok

[Resim: YOmNw.jpg] 100 kilometrede 1 avro yakan RAK'e isimli elektrikli lüks otomobil
Opel'in ürettiği ve RAK'e ismini verdiği ekonomik araç, TÜYAP Fuar ve Kongre Merkezi'nde düzenlenen İstanbul Autoshow 2012 Fuarı'nda görücüye çıktı. Elektrik enerjisiyle çalışan araca otomobil tutkunları büyük ilgi gösterdi.

RAK'e'nin çok ekonomik bir sisteme sahip olduğunu dile getiren Opel İletişim Uzmanı Ayça Şap, "Opel markasının ürettiği ilk elektrikli otomobil diyebilirim ama bir konsept araç kendisi. Şu an da seri üretim yapılmıyor ancak bu planlar dahilinde mevcut. En ekonomik otomobil diyebilirim. 100 kilometrede 1 avro yakıyor. Daha önce yurt dışı fuarlarında sergilendi. Türkiye'de ilk defa sergileniyor. İnsanların ilgisini çekiyor. Ancak şuanda mevcut bir fiyatı belli değil. Tabii ki bu araştırılıp, geliştirilen bir konu. Seri üretime alınmasıyla net fiyatı belli olacak. Öncelikli hedef kitlesi, 16 yaş ve üstü. Motosiklet kullanmak yerine bu daha güvenilir. 2 kişilik bir araç. Ön ve arakaya birer kişi oturabiliyor" dedi

Hoşgeldin, Ziyaretçi

Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Forumda Ara

Forum İstatistikleri

Toplam Üyeler 13
Son Üye delidumrul23
Toplam Konular 680
Toplam Yorumlar 684

Kimler Çevrimiçi

Şu anda 4 aktif kullanıcı var.
(0 Üye - 4 Ziyaretçi)

Son Yazılanlar

İki Türk Askerin Birinci ...

Son Yorum: delidumrul 02-02-2025, Saat:12:45 PM
Yorum 0 Okunma 346

Arjantin'de Enflasyon

Son Yorum: delidumrul 09-20-2024, Saat:07:18 PM
Yorum 0 Okunma 743

TÜRK ESİRLERİ YUNANLILARA...

Son Yorum: delidumrul 12-01-2019, Saat:11:30 PM
Yorum 0 Okunma 2,575

Seyit Onbaşının (Kocaseyi...

Son Yorum: merve 03-04-2019, Saat:09:59 AM
Yorum 0 Okunma 2,176

Osmanlı ordusunda bir Ven...

Son Yorum: ahmetsahin 02-04-2019, Saat:12:10 AM
Yorum 0 Okunma 2,357

KAĞIT BARDAK..

Son Yorum: mevthawk 01-02-2019, Saat:06:33 PM
Yorum 0 Okunma 2,677

Başkalarının olumsuz duyg...

Son Yorum: ahmetsahin 01-02-2019, Saat:06:21 PM
Yorum 0 Okunma 3,679

Nuri Killigil: Bir Türk S...

Son Yorum: gakko 08-07-2018, Saat:05:16 PM
Yorum 0 Okunma 3,004

Çocuklarımıza Yedirdiğimi...

Forum: SAĞLIK
Son Yorum: delidumrul 03-29-2018, Saat:12:22 AM
Yorum 0 Okunma 2,568

EŞİNİ DOĞRU SEÇ

Son Yorum: delidumrul 03-26-2018, Saat:06:55 PM
Yorum 0 Okunma 2,730
Task