Skip to main content

Siber Bilgi M.

Yazar: gakko
10-31-2012, Saat:04:16 PM
Yorum Yok
Kahraman Bombacı Mehmet Çavuş

[Resim: ey7dk.jpg]

Seddülbahir ve Conkbayır’ın büyük kahramanlarından biride Bombacı Mehmet Çavuş’tu. Bu kahraman Anadolu çocuğu, İngilizlerin siperlerimize fırlattığı el bombalarını korkusuzca hemen yakalar, karşı tarafa fırlatır ve zararını kendilerine dokundururdu. İngilizler bunu anlamış olacaklar ki bombaları bir kaç sayı saydıktan sonra fırlatarak Mehmet Çavuş ‘un iadesini önleme
ye çalışmışlardı. İşte böyle bir bomba Mehmet Çavuş ‘un elinde patlayarak sağ elinin bileğinden kopmasına sebep olmuştu. Bu yiğit delikanlı vazife şuuruyla hastaneden tabur kumandanına yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Sağ kolumu kaybettim, zarar yok, sol kolum var. Onunla da pekala iş görebilirim. Beni müteessir eden ve yüne kıtama iltihak edip düşmanla çarpışmama mani olan şey yaramın henüz kapanmamış olmasıdır. Hastahaneden kurtularak halen harbe iştirak edemediğim için beni mazur görünüz, affedeniz muhterem kumandanım.”
Yazar: mevthawk
10-31-2012, Saat:11:20 AM
Yorum Yok
Yürüyerek Hacca Gitmek için Bosna'dan yola çıktı


10 Aralık'ta, yürüyerek hacca gitmek için Bosna'dan yola çıkan 47 yaşındaki Senad Hadzic, bu hafta İstanbul'daydı. Yarın yeniden yola çıkacak Hadzic'le hacca neden yürüyerek gittiğini ve yolda neler yaşadığını konuştuk.

2,5 ay önce, Bosna Banoviç'ten 47 yaşlarında bir adamın yürüyerek hacca gitmek için yola koyulduğu bilgisi yayılmıştı dü
nyaya. Bosna-Hersek medyası tarafından aktarılan bilgi, deli uydurması olarak algılandı ilk etapta. Akıl alır gibi değildi ne de olsa! Ama adamın kararlı olması ve kutsal mekâna varmak için sırtında koca bir çantayla yürümeye başlaması işin seyrini değiştirdi. Medya da başta olmak üzere herkes, dikkat kesilip Bosna'dan yola çıkan bu adama odaklandı.

Kimdi, neyin nesiydi? Neden uçak varken yürüyerek hacca gidiyordu? Amacı dikkat çekmek ya da rekor kırmak mıydı? Her şeyden önemlisi, gerçekten hedefe varabilecek miydi, yoksa Bosna dışına çıkmadan pes mi edecekti? Birbiri ardına sıralanan bu soruları cevabın dile geldi önce. Adı Senad, soyadı Hadzic'di. 47yaşındaydı. Ekonomi profesörüydü. Hiç evlenmemiş, çoluğa çocuğa karışmamıştı. Engelli kız kardeşi Enisa'yla birlikte 60 metrekarelik küçük bir dairede yaşıyordu. Dinine gönülden bağlıydı, bu yüzden yoldaydı...

İnsanlar hakkında bu bilgileri paylaşırken o; şehirleri, meydanları, caddeleri, otobanları, sokakları, dağları, ovaları, hayvanların meskeni ormanları, ıssız yolları aşarak sonunda Türkiye sınırına vardı. Gazetecilerin karşılamasıyla gümrükten geçti; geride bıraktığımız hafta İstanbul'a adımını attı. Hacca gitmek için çıktığı 6 bin kilometrelik yolun bin 600 kilometresini bitirmenin huzuru ve heyecanıyla hem de...

İşte şimdi insanların uçak, otomobil olmayan devirleri anlamadığı bu çağda, hacca yürüyerek giden Senad'ı, yakından tanımanın tam zamanı. Konakladığı otele gidiyor ve Senad'ı buluyoruz. İstanbul'daki Sancak Boşnaklarından spor muhabirimiz Ahmet Uykan'ın tercümanlığıyla, onu bu serüvene sürükleyen hikâyeyi bizzat kendi ağzından dinliyoruz.

Rüyamda harita gördüm

Her şey 2002'de, Müslüman olduğu için çalıştığı üniversiteden atılmasıyla başlıyor Senad için. O vakitler üzülse de bu duruma, şimdi çok seviniyor. Çünkü Senad, hacca gitme kararını işten çıkarıldığı sıralarda gördüğü bir rüya üzerine alıyor. Rüyayı kendisi anlatsın: "Haritanın üzerinde Bosna'dan Arabistan'a kadar olan yer kalın bir çizgi ile belirtilmiş. Ben de o çizginin üstündeyim." Senad, sonra aynı rüyayı 4 kez daha görüyor.

Param yoktu, o yüzden yürüyorum

Sonrası malum... Kâğıdı kalemi alıyor eline ve başlıyor rüyadaki haritayı çizmeye. Uzun süre düşününce, haritanın üzerindeki çizginin Bosna'dan başlayan bir hac yolu olduğuna karar veriyor. "Allah beni peygamber şehrine, huzuruna davet ediyor herhalde." diyerek hac vazifesini yapma kararı alıyor. Ancak hacca gidecek parası olmadığından bu planı sürüncemeye bırakıyor bırakmasına da, içindeki "Hadi hadi, geç olmadan yola çıkmalısın." sesini susturamıyor. "Uçakla gidemiyorsam eskiden olduğu gibi yürüyerek giderim." diyor ve hazırlıklara başlıyor. "Pasaportum vardı zaten. Harekete geçmeden, sadece geçeceğim ülkelerin gümrüklerine haber verdim 'Yürüyerek hac yolculuğuna çıkacağım.' diye. Arabistan çok şaşırdı. 'Sakın böyle bir şeye kalkma, yolda ölürsün.' diye haber yolladı. Ama ben aklıma koymuştum, engelli kardeşimi bile razı ettim." şeklinde süreci anlatıyor.

10 Aralık sonrası....

Ve yolculuk... Senad, 10 Aralık 2011'de hacca gitmek için yürümeye anne-babasının mezarından başlıyor. Cebinde sadece 500 Euro. Sırtında da 20 kiloluk bir çanta. Çantanın içinde Kur'an, seccade ve birkaç kıyafet dışında hiçbir şey yok. Yiyecek ve su bile... İnternet de kullanmıyor. Bir tek telefonu var. Onu da kardeşi ile sürekli irtibat halinde olmak için almış yanına.

Bosna'dan İstanbul'a kadar olan yolculuğu ise şöyle: Senad, her gittiği bölgeye göre harita taşımış yanında. Yön tayinini, bu haritalar ve kolundaki pusulalı saate göre ayarlamış. 2012 Ekim ayında Mekke'de olabilmek için günlük muhakkak 30 ile 60 km arası yürümüş. Geceleri 3 saatin dışında hiç uyumamış. Yemek yemeden ve su içmeden yürüdüğü günler de olmuş. Havalar soğuk ve karlı olduğu için donma tehlikesi atlatmış zaman zaman. Yolda bazen kurtlar, tilkiler gelmiş peşinden. Allah'ı zikrederek uzaklaştırmış onları. Bazen de ekmeğini paylaşarak... Bir defasında 2 kurtla 24 saat boyunca beraber devam etmiş yola. Dinlenmelerini, şehir merkezlerinde misafir olduğu derneklerde yapmış Senad. Onun dışında yollarda duraklayabilecek yerler olmadığında yürümeye hiç ara vermemiş.

Ülke sınırlarındaysa hiç zorluk çıkartmamışlar ona. Hatta Bulga-ristan'da memurlar, "Helal olsun! Devam et." demişler. Bosna- Hersek medyası ise anbean, Senad'a telefon açarak nerede olduğunu öğrenmiş ve sosyal medyada paylaşmış. Geçtiği şehirlerde pek çok gazeteciye röportaj da vermiş... El-Cezire ve Reuters haber ajansı da onlardan biri. Türkiye sınırına geldiğinde ise çok heyecanlanmış Senad. "Kardeş ülke burası benim için. Savaşta bize çok yardım ettiler." diyor.


[Resim: k73fz.jpg]
Yazar: mevthawk
10-31-2012, Saat:11:06 AM
Yorum Yok



[Resim: 3bD0q.jpg]
Evlenmek niyetiyle görüşmeye gelmişlerdi.
Delikanlı, genç kızı, şöyle bir süzdü ve sessizce düşündü:
"Güzel kız fena değil. Ama biraz kendini beğenmiş.

Acaba bu hali devam eder mi? Ya ederse? O zaman bununla yaşanmaz. Ben dayanamam ukala bir kadına,
kadın dediğin biraz uysal olmalı... Neyse canım,
hele bir evlenmeyi kabul etsin. Ben onu değiştirmeyi bilirim."
Genç kız da simasının ortasına sinsi bir tebessüm kondurdu.
"Fena çocuk değil. İşi de yerinde. Rahat bir hayat yaşarım.
Lâkin biraz 'dediğim dedik' gibi. Acaba buna,
sözümü dinletebilir miyim? Aman canım, düşündüğüm şeye bak.
Evlenelim de ben onu mum gibi yapmasını bilirim."
Ve "değişim savaşı"nın imzaları alkışlar arasında atılır.
Ayaklar birbirini ezmek için yarışır.
"Bal/ayının" tatlı meltemi yerini yavaş yavaş
kuzey rüzgârlarına bırakır.
Genç adam, sabah işe gitmeden eşini uyandırmaya çalışır:
"Ben hazırlanırken sen de kahvaltı hazırlayabilir misin?"
Genç kadın uyumaya devam eder.
"Hayatım, geç kalıyorum haydi uyan."
Genç kadın sağından soluna dönerek,
"Sabahın bu saatinde de kalkılmaz ki?
İşyerinde bir tostla çay alırsın." der.
"Allah! Allah! Ben akşama kadar çalışacağım,
sen bir kahvaltı hazırlamaya zorlanıyorsun."
"Ama çok uykum var."
"Benim de uykum var ama kalkıp işe gitmek zorundayım."
Kadın istifini bozmaz, kapıyı çarpıp çıkarken
"Can çıkmayınca huy değişmezmiş."
diye söylenerek işe gider genç adam.
Başka bir gün...
"Hayatım, bugün yemek yapamadım.
Dışarıya çıksak diyorum."
"Yine mi? Ama çok yorgunum,
şöyle evimde dinlenmek istiyorum.
Dışarıya hafta sonu gideriz."
"Annem haklıymış. 'Bu adamı değiştiremezsin'
demişti de inanmamıştım."
Kimse 'ben onu değiştiririm' demesin...
Birbirini değiştirme hayaliyle kurulan bir aile tablosu bu.
Her iki taraf da "Acaba eşimi nasıl mutlu ederim?"
yerine "Nasıl değiştiririm?" sevdasında.
Daha doğrusu "güç savaşında".
Oysa eşler güçlerini" değişim savaşı"nda tüketmek yerine
mutluluğu yakalamak yolunda sarf etmeli.
Evlilik, "Ben seni adam ederim" yerine,
"ben seni mutlu ederim"
düşüncesi üzerine kurulmalıdır.
O zaman evin pencerelerinde mutluluk meltemi eser.
Saksılarında huzur çiçekleri açar.
Odalarında şen kahkahalar çınlar.
Eşler, birbirini mutlu etmek için yarışır.
Planlar, "onu nasıl değiştiririm" yerine "onu nasıl mutlu ederim" üzerine yapılır. Mürebbiye gibi değil, psikolog gibi davranılır.
"Değişim savaşı" vererek ne kendisini tüketir ne de eşini.
Aksi halde kadın "dırdırcı", erkek "baskıcı"
mutluluksa "toz-duman" olur.
Bu sebeple, evlenecek gençler,
ruhen uyum sağlayabilecekleri kişileri seçmelidir.
"Ben onu değiştiririm" diye düşünerek başlıyorlarsa,
boşuna evlerini dayayıp döşemesinler.
Silahlarını yağlasın, kelime mermilerini yığsın,
savaş yerlerini belirleyip sığınaklarını hazırlasınlar.
Gelin arabasının arkasına da "Evleniyoruz mutluyuz" yerine "Evleniyoruz savaşa gidiyoruz" diye yazmayı unutmasınlar.

- Gülay Atasoy
Yazar: mevthawk
10-30-2012, Saat:07:40 PM
Yorum Yok
[Resim: xHRLQ.jpg] ”Para sıkıntısı çeken bir adam, patronundan yardım ister. Patron ise onunla iddialaşır: eğer bir dağ başında bütün bir gece tek başına kalabilirse büyük bir ikramiye alacaktır. Yok başaramazsa o zaman patrona bedava çalışacaktır. Dükkandan çıkarken dışarıda buz gibi bir rüzgar estiğini görür. İçine bir korku düşer ve iddiaya girmekle bir delilik yapmadığından emin olmak için en iyi arkadaşı Aydi’ye akıl danışmaya karar verir.

Aydi biraz düşündükten sonra cevap verir; “Sana yardım edeceğim. Yarın sabah dağın tepesine çıkınca hep ileriye bak. Ben komşu dağda senin için harlı bir ateş yakıp bütün gece bekleyeceğim. Ateşi seyret, arkadaşlığımızı düşün, için ısınsın. Sen istediğini elde edeceksin, sonra benim de senden bir isteğim olacak.”

İşçi iddiayı kazanır, parasını alır ve sonra arkadaşının evine gider: “Benden bir şey isteyecektin.”


Aydi karşılık verir: “Evet, ama derdim para değil. Söz vereceksin, eğer günün birinde hayatımda buz gibi bir rüzgar eserse sen de benim için dostluk ateşini yakacaksın.”

Paulo Coelho - Elif / Dostluk Ateşi
Yazar: intikamcı
10-30-2012, Saat:12:39 PM
Forum: İran
Yorum Yok
İran yeni SAM (karadan havaya füze) sistemini tanıttı

21 Eylül'de Tahran'da yapılan Kutsal Savunma askeri geçidinde yeni bir mobil karadan havaya füze sistemi tanıtıldı.
İran medyasında İslami Devrim Muhafızları Kolordusu Generali Muhammed Ali Caferi'nin "Buk sisteminden (Rus yapımı) daha gelişmiş olan Ra'ad hava savunma sistemi kısa bir süre önce geliştirildi ve şimdi seri üretimde" sözlerine yer
verildi.
Sözlerine devam eden general, Ra'adın menzilinin 50 kilometre olduğunu ve 25 ila 27 kilometrelik yüksekliğe ulaştığını, "orta menzilli bir sistem" olarak sınıflandırıldığını söyledi. Ra'adın üzerinde görülen ve Taer ismi verilen füze, Rus Buk (SA-11) SAM sisteminde kullanılan 9M317 füzesini andırıyor. Ancak, İran'ın envanterinde bulunmayan Buk'un aksine Ra'ad üzerinde dört yerine üç füze bulunuyor. SAM-11 füze sisteminin İran'a Suriye ordusu vasıtasıyla geliştirilmek üzere verildiği tahmin ediliyor.



Ra'ad sisteminde kullanılan tekerlekli arazi
aracı, İran'ın 2007 yılında Rusya'dan 29 adet aldığı Rus yapımı Tor-M1 (SA-15 'Gauntlet') sistemine benziyor. Ateşleme rayı ise Rus SA-6 'Gainful' SAM sistemine benziyor.
25 Eylül'de Youtube'da yayınlanan bir videoda Ra'ad sistemlerinin hem bütünsel olarak yerleştirilmiş atış kontrol radarları ile hem de onlarsız manevra ve atış yapabildiği görülüyor. Bu da radarı olan bir 'master' (komuta kontrol) aracının hem kendi füzelerini hem de diğer 'slave' (bağlı) araçların attığı füzeleri yönlendirebileceği anlamına geliyor.

Resimlerin altındaki yazı:
Solda: 21 Eylüldeki Kutsal Savunma geçidinde gösterilen Ra'ad SAM sistemi. Sağda: Youtube'daki bir videoda Ra'ad sisteminin bütünsel (yönetici) atış kontrol radarı olan bir Ra'ad sistemi görülüyor.

Jane's Defense Weekly Dergisinin 03 Ekim 2012 tarihli ve 40'ıncı sayısı


[Resim: xWysz.jpg]
Yazar: intikamcı
10-30-2012, Saat:12:37 PM
Forum: İran
Yorum Yok
israil'in Gizli Üslerini Görüntüledik


İran Meclisi Savunma Komitesi üyesi İsmail Kovsari, İsrail’in önemli askeri tesislerinin hava fotoğraflarını elde etmeyi başardıklarını iddia etti.

"İHA'LARLA GÖRÜNTÜLEDİK"
Mehr Ajansı’nın haberine göre Kovsari, bu ay başlarında İsrail hava sahasına girerek İsrail toprakları üzerinde 55 kilometre uçmayı başaran insansız hava aracı (İHA) yardımıyla birçok tesisi görüntülediklerini söyledi.


İsrail Hava Kuvvetleri, hangi ülke ya da örgüte ait olduğu açıklanmayan hava aracını düşürmeyi başarmıştı. Haberin duyulmasından kısa süre sonra Lübnan’daki Hizbullah örgütü, İHA’nın kendilerine ait olduğunu öne sürmüştü.



EBABİL 2000 KM UÇUYOR
Hizbullah yönetimi, aracın demonte şekilde İran’dan gönderildiğini, monte edildikten sonra İsrail topraklarına istihbarat amacıyla yollandığını duyurmuştu. İsrail basını, ülkenin hava sahasına sızmayı başaran aracın, İran yapımı Ebabil model bir İHA olduğunu yazdı. İddiaya göre ilk olarak 2006’daki Lübnan Savaşı sırasında kullanılan aracın son modeli Ebabil T, radara yakalanmıyor ve 2 bin kilometre menzile sahip.

Tahran yönetimi, bu ay başında İsrail hava sahasına giren insansız hava aracı yardımıyla İsrail’in gizli tesislerini görüntülediklerini öne sürdü ‘İsrail ordusunun gizli üslerini görüntüledik’ Aktivistlerin yeni silahı güvercin

[Resim: EDl5Y.jpg]
Yazar: intikamcı
10-29-2012, Saat:07:17 PM
Yorum Yok
YUNANİSTAN RODOS ADASINDA 4 BİN TÜRK YAŞIYOR.

[Resim: WrNFY.jpg] Rodos'a Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılan Süleymaniye Camii de yalnızca bayramlarda ibadetlere açılıyor.

Biz onları çoktan unuttuk. Bu yüzden kırgınlar, buruklar, hüzünlüler... Kim mi onlar? 481 yıldır Rodos’ta yaşayan Kanuni Sultan Süleyman’ın torunları! Marmaris’e sadece 50 dakika uzaklıktaki Rodos’ta, hálá 4 bi Türk’ün yaşadığını kaçımı
z biliyoruz acaba?

Rodos’un Türk sakinlerinin, aslında 1947’de adanın İtalyanlar tarafından Yunanistan’a bırakılmasından sonra en azından bir süre, fazla sıkıntıları olmamış gibi. Ama Kıbrıs sorunuyla birlikte, Rodos’ta da her şey değişmiş! Kıbrıs’ta çatışmalar... Ve ilk büyük darbe: Kalenin içinde asırlardır Türkçe eğitim veren Türk ilkokuluna vurulan kilit... Ve bunu izleyen başka kararlar.

O günler geride mi kaldı? Bilinmez ama en azından gelecek için bir umut doğdu. Rodos artık UNESCO’nun Dünya Kültür Mirası olan şehirleri arasında. Hem de Şövalyeler Şatosu kadar, 450 yıllık camileri, çeşmeleri ve Osmanlı evleriyle birlikte...

Rodos’ta beş gün kaldım. Kanuni’nin, unuttuğumuz torunlarını mercek altına aldım. Dünya Kültür Mirası olan Osmanlı eserlerini tek tek gezdim. Ortaya ilginç bir tablo çıktı. UNESCO Sözleşmesi’nin ilk cümlesinde savaşların insanların zihinlerinde başladığı, bu nedenle barışın savunmasının da yine zihinlerde oluşturulması gerektiği yazıyor. İstanbul gibi, Rodos da bu idealin yaşatılabileceği örnek yerlerden biri. Yunanlılarla Türkler, Müslümanlarla Hıristiyanlar yüzyıllardır burada birlikte yaşıyorlar. Hem de artık zihinlerinde savaş değil barış var.

Rodos, görkemli kale kapısı, kuleleri ve bayraklarıyla masalları anımsatıyor. Kapıdan girer girmez, sanki bir zaman tüneline giriyorsunuz. Şehrin taş sokaklarında yankılanan nal seslerini duymaya başlıyorsunuz gaipten. Demir zırhlarının içindeki, Aziz John Şövalyeleri, atlarının üstünde pelerinlerini savurarak önünüzden geçip gidiyorlar.

Roma İmparatorluğu’nun soylu Hıristiyan ailelerden gelen Aziz John Şövalyeleri, Kudus’ün düşmesinin ardından, önce Kıbrıs’a göç etmişler. 1309’da da Rodos’u Venedikli korsanlardan satın alıp buraya yerleşmişler. Kanuni Sultan Süleyman gelinceye kadar, tam 213 yıl, Akdeniz’in bu stratejik adasını Aziz John Şövalyeleri kontrol etmiş.

Hiç kuşku yok ki Şövalyeler Şatosu’nun tarihine damgasını vuran isim, Fatih Sultan Mehmed’in küçük oğlu Cem Sultan. Osmanlı tahtının varisi Cem Sultan’ın tam 521 yıl önce bu caddeden yürüyerek şövalyelerin eşliğinde görkemli şatoya girişi herhalde görülmeye değerdi. Ama şehzadenin daha sonraki yılları gelişi gibi olmadı. Bu şato, Cem Sultan’ın 13 yıl sürecek hüzünlü esaret hayatının da mekanıydı. Sultan Mehmed’in ölümü üzerine abisi Bayezid’le saltanat kavgasına düşen Cem Sultan, yenilmesinin ardından 1482’de Aziz John Şövalyeleri’ne sığındı. Şövalyeler söz verdiler, istediği zaman ayrılacaktı. Ama verilen sözler tutulmadı. Şövalyeler, bir gün Cem Sultan’ı zorla gemiye bindirip Fransa’ya gönderdiler. Cem Sultan, Papa 8. Innocent’in zehiriyle öldü. Şövalyeler ise tam 40 yıl sonra, Kanuni Sultan Süleyman’ın yeniçerilerine yenilerek Malta’ya göç ettiler. Dünya Kültür Mirası olacak, görkemli kaleyi ve şatoyu, geride bırakarak...

Kalenin kapısından girer girmez, kendinizi bir Türk mahallesinde hissediyorsunuz. Kapının girişinde sizi 400 yıllık bir şadırvan karşılıyor. Çiçek figürleriyle süslenmiş mermer şadırvanın bulunduğu küçük meydanı eski Osmanlı evleri çevreliyor. Artık bu evler turistlerle dolu. Taverna, restoran ve bar olarak kullanılıyorlar. Süleymaniye Camii’ne çıkan Sokrates sokağında ise sağlı sollu turistik eşya satan dükkanlar sıralanıyor. Birçoğu Kanuni’nin torunlarına ait.

Süleymaniye ise Rodos’un en görkemli camii. Kanuni fetihten sonra yaptırmış. Tam 480 yıldır ayakta. Ama oldukça harap görünüyor. Restorasyonu yılan hikayesine dönmüş. Rodos Müslüman Türk vakfına ait olan caminin minaresini, tehlikeli olduğu gerekçesiyle, 1987’de yıkmışlar. Ama 16 yıldır, ne hikmetse, bir türlü iyi bir minare ustası bulamamışlar. Kimsenin aklına, Türkiye’den bir usta getirmek gelmemiş! 400 yıllık son derece kıymetli halıların çürümeye terk edildiğini görünce doğrusu üzüldüm. Yine asırlık el yazmalarının da bir köşede toz ve zamanla savaştıklarını gördüm.

300 YILLIK TÜRK KAHVESİ

Türk mahallesinin en renkli yerlerinden biri Sokrates Sokağı’ndaki 300 yıllık Türk kahvesi. Tahta masalı ve sandalyeli kahvenin duvarlarını antika aynalar ve resimler süslüyor. Kahvenin girişindeki pirinç mangalla kahve ocağının önündeki tezgahın üstüne özenle yerleştirilen nargileler dededen kalma. En az 100 senelik. Kahvenin sahibi Bekir Karakuzu ve eşi İsmet Hanım, bizi görünce çok sevindi. Bekir Bey hemen ocağın başına geçip orta şekerli bir Türk kahvesi pişirdi. Karakuzu ailesi, dededen toruna, 150 yıldır Türk kahvesini işletiyor. 72 yaşındaki kahveci, eskiden kilolarla kahve alıp kavurduklarını ama artık kahveciden aldıkları 100 gram çekilmiş kahveyi bile bazen bir günde bitiremediklerini söylüyor.

Rodos’ta yaşayan Türk toplumu son derece çağdaş. Sokakta başı kapalı bir tek kadın bile görmüyorsunuz ama yine de geleneklerine bağlılar. Bayramlarda birlikte namaz kılıyorlar. Sonra Fethi Paşa Kütüphanesi’nde buluşuyorlar ve eski Türk ailelerinde olduğu gibi Türk Başkonsolosu, dini lider ve cemaatin bütün önde gelenleri sıraya giriyorlar, soydaşlarla bayramlaşıyorlar. Şekerler ikram ediliyor. Sonra da topluca bayram yemekleri yeniyor.

Bir de Türk cemaati içinde yaygın bir inanç var. Kanuni’nin Kaptan-ı Derya’larından olan Murat Reis’in türbesine adak adarlarsa, olacağına inanıyorlar. Adakları olunca da küçük türbede mevlit okutuyorlar.

Murat Reis Külliyesi’ni gezerken güzel bir sürprizle karşılaştım. Türk asıllı bir Rodoslu Hanım, adağı olduğu için mevlit okutuyordu. Külliyenin içinde bir cami ve mezarlık da bulunuyor. Şehrin tam ortasındaki mezarlıkta birçok Osmanlı paşasının kabri var. Bütün külliyeyi, yıllanmış bekçisi Şaban Kargınoğlu koruyor. Yaşlı bekçi, zor ayakta duran akrabasıyla birlikte, yıkılmaya yüz tutmuş, tek göz bir odada yaşıyorlar.

Murat Reis Camii ise restorasyon çalışmaları dolayısıyla kısa bir süre önce kapatılmış. Yaşlı bekçi, bize caminin kilitli kapısını açtı. İçeri girdik. Kanuni’nin torunlarının, asırlardır bayram namazı için buluştukları Murat Reis Camii de diğerleri gibi zamana yenilmek üzere.

Rodos’ta ibadete açık olan tek cami İbrahim Paşa Camii. Vakfa bağlı olan caminin restorasyonu geçen yıl tamamlanmış. Camiden içeri girince, Rodos’taki Müslüman Türk toplumunun tek dini lideri olan İsmail Mütfüoğlu beni karşılıyor. Batı Trakyalı bir ilkokul öğretmeni. Azınlık okullarında 19 yıl Türkçe öğretmenliği yapmış. ‘Kıbrıs olayları sırasında ipler gerilince meslekten ayrıldık, Rodos’a geldim’ diyor. Biraz dertli: ‘Ben Rodos Müftüsü’yüm ama yerel makamlar tanımak istemiyor’ diye şikayet ediyor. ‘Bizim siyasetle alakamız yok. Din adamıyız. Biz barış köprüsüyüz. Patrik Bartholomeos ile birlikte zeytin ağacı da diktik. Barış ve dostluk için çalışmaya devam edeceğiz...’

NİKAHLARIN KIYILDIĞI CAMİ

Rodos’ta Arkeoloji Kurumu’nca restore edilen eserler arasında 445 yıllık Türk hamamı da var. Asırlık hamam UNESCO belgelerinde Türkçe olarak ‘Yeni Hamam’ diye geçiyor ama kapısındaki levhada ‘Belediye Hamamı’ yazıyor.

Hamamın hemen karşısında ise nikah törenlerinin yapıldığı Mustafa Paşa Camii yükseliyor. Aslında lafın gelişi yükseliyor çünkü 1758’de yapılan Mustafa Paşa Camii’nin de minareleri sökülmüş, bütün kubbeleri yıkılmış. Dışardan bakıldığı zaman her an yıkılacakmış gibi görünüyor ama içi diğerlerinden çok daha iyi durumda.

Süleymaniye Camii’nin karşısında bulunan Fethi Paşa Kütüphanesi de Osmanlı’dan kalan en değerli eserlerden biri. Kütüphanenin giriş bölümünde, Kanuni Sultan Süleyman, Atatürk ve kütüphaneyi yaptıran Osmanlı vezirlerinden Fethi Paşa’nın fotoğrafları var. Küçük salonun bir köşesindeki antika saati tam 9’u beş geçe durdurmuşlar.

Kütüphanede ilk fizik, ilk cebir ve ilk astroloji kitabı bulunuyor. Namık Kemal, 1884’te Rodos’a vali olarak atandığı zaman 3 yıl bu kütüphanede çalışmış. Ayrıca Fatih döneminden kalan altın yazmalı dört değerli Kuran da kütüphanenin en değerli eserleri arasında. Sultan Abdülmecid’in kız kardeşi Atiye Sultan’la evlenen Fethi Paşa, kütüphaneyle birlikte bir de saat kulesi yaptırmış. Ama nedense son yıllarda yerel makamlar kulenin adını Bizans Kulesi olarak değiştirmiş. Halbuki, kütüphane gibi, kuleyi de Fethi Paşa’nın İstanbul’da yaşayan torunları yönetiyorlar.

Havaalanından şehre girerken sahil boyunca sıralanan, tek katlı küçük evlerin adı ‘Girit evleri’ Girit, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kopunca, adadaki Türkleri gemilerle Rodos’a taşımışlar ve bu küçük evlere yerleştirmişler. Girit Mahallesi’nde hálá Rodos’taki Yunan vatandaşı olan Türkler yaşıyor.

Hoşgeldin, Ziyaretçi

Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Forumda Ara

Forum İstatistikleri

Toplam Üyeler 13
Son Üye delidumrul23
Toplam Konular 680
Toplam Yorumlar 684

Kimler Çevrimiçi

Şu anda 16 aktif kullanıcı var.
(0 Üye - 16 Ziyaretçi)

Son Yazılanlar

İki Türk Askerin Birinci ...

Son Yorum: delidumrul 02-02-2025, Saat:12:45 PM
Yorum 0 Okunma 345

Arjantin'de Enflasyon

Son Yorum: delidumrul 09-20-2024, Saat:07:18 PM
Yorum 0 Okunma 743

TÜRK ESİRLERİ YUNANLILARA...

Son Yorum: delidumrul 12-01-2019, Saat:11:30 PM
Yorum 0 Okunma 2,574

Seyit Onbaşının (Kocaseyi...

Son Yorum: merve 03-04-2019, Saat:09:59 AM
Yorum 0 Okunma 2,175

Osmanlı ordusunda bir Ven...

Son Yorum: ahmetsahin 02-04-2019, Saat:12:10 AM
Yorum 0 Okunma 2,356

KAĞIT BARDAK..

Son Yorum: mevthawk 01-02-2019, Saat:06:33 PM
Yorum 0 Okunma 2,677

Başkalarının olumsuz duyg...

Son Yorum: ahmetsahin 01-02-2019, Saat:06:21 PM
Yorum 0 Okunma 3,677

Nuri Killigil: Bir Türk S...

Son Yorum: gakko 08-07-2018, Saat:05:16 PM
Yorum 0 Okunma 3,003

Çocuklarımıza Yedirdiğimi...

Forum: SAĞLIK
Son Yorum: delidumrul 03-29-2018, Saat:12:22 AM
Yorum 0 Okunma 2,567

EŞİNİ DOĞRU SEÇ

Son Yorum: delidumrul 03-26-2018, Saat:06:55 PM
Yorum 0 Okunma 2,730
Task