Skip to main content

Siber Bilgi M.

Yazar: ahmetsahin
06-01-2013, Saat:12:55 PM
Yorum Yok
ŞERİATIN EMRİ VE YÜCE OSMANLI NESLİNİN ŞAN VE ŞEREFİ İÇİN BİZE YARDIM EDİN

[Resim: 97231110151703462171264.jpg] İngiliz Elçisi William Harborne İspanyol Armadası'na karşı Osmanlı Donanması'ndan yardım alabilmek için III. Murat'a sunduğu mektupta Osmanlı Sultanı'na açıkça yalvarıyor:

İngiliz Kraliyet Arşivi'nde bulunan, 1588 başlarında yazılmış ve Kraliçe'nin askeri danışmanı Sir Francis Walsingham'a ait olan bir mektupta İstanbul'daki İngiliz Elçisi William Harborne'dan Osmanlı İmparatorluğu'nun İngiltere'yi işgale hazırlanan İspanyollar'ın "yenilmez armada" diye tanımlanan donanmasını Doğu Akdeniz'de saldırılarla zayıf düşürmeye teşvik etmesini istiyor.

"Padişahın yüce katına arzuhal ilam olunur. Saadetlü Padişahım Hazretleri sağolsun. Devletlü ve saadetlü, alemin sığındığı Padişah Hazretleri'nin yüce katlarına kullarının arzı budur ki, "İngiltere Kraliçesi" ile "Zat-ı Şahaneleri" arasında mukaddes bir sulhun vücut bulması hususunda Büyük Tanrı bu kulunuzu başlıca vasıta seçmek lütfunda bulunmuştu. Bendeniz dokuz yıl önce bu görevi sadıkane bir tarzda ve isteyerek ifade ettim ki, hususuyla Zat-ı Şahaneleri'ne bahşedilen kudret ve kuvvet vasıtasıyla bizim müşterek düşmanımız olan bütün putperestleri imha edeceklerini ummuştum. Büyük Tanrı'nın adıyla masum kulunuza acımanız için yalvarırım. Eğer bu putpereste (İspanya'ya) karşı var kuvvetinizi göndermek niyetinde değilseniz, ona zarar vermek üzere hiç olmazsa 60 veya 80 kadırga gönderiniz. Efendim Kraliçe bir kadın olduğu ve cinsiyeti bakımından savaşa meyilli olmaması lazım geldiği hâlde Tanrı'nın bu konudaki emrini var kuvvetiyle yerine getiriyor. Eğer size çok sadık kalan bir hükümdar dostunuzu en nazik zamanda kendi hâline bıraktığınız takdirde, sizin hareketinize bütün dünya şaşıracak. Çünkü, Efendim, sizin vaadinize ve dostluğunuza güvenerek gerek kendi hayatını, gerek devletini büyük bir tehlikeyle attı. Zat-ı Şahaneleri, Efendim ile birlikte hakimane bir tarzda vakit geçirmeksizin bir Donanma çıkarırsanız bununla Büyük Tanrı'nın buyruğu, Şeriat'ın emri ve meydana gelen fırsatın icabı, Yüce Osmanlı Nesli'nin şan ve şerefi ve Osmanlı İmparatorluğu'nun muhafazası yolunda hareket etmiş olacaksınız. Bu yapıldığı takdirde mağrur İspanyol ile sahte Papa ve bütün taraftarları, yalnız zafer ümitlerinden mahrum edilmekle kalmayacaklar, belki de bu tür küstahlıkların cezasını bulacaklar. Tanrı ancak kendine yakın olanları himaye eder. Sizin vasıtanızla Tanrı putperestleri cezalandıracaktır ki, arta kalanlar bizler gibi hakiki Tanrı'ya tapanlar zümresine dahil olacaklar. Hak yolunda mücadele eden bizleri Tanrı zafere ulaştıracak ve bir çok nimetlere kavuşturacak.”

III. Murat'ın İngiltere'ye gönderdiği mektupta ise, "Eskiden Osmanlı Padişahları ile dostluk edenler nasıl saygı görüp himaye edilmişlerse İngiltere Kraliçesi'ne de o şekilde muamele edilecek." deniliyor.
Yazar: gakko
05-25-2013, Saat:01:40 PM
Yorum Yok
OSMANLI ANADOLUYU İHMAL Mİ ETTİ

[Resim: anadolu.jpg] Karadeniz’de eskiden kışın atlarla kovalarlarmış kurtları. Kurt kendisini takip edenleri görebilmek için başı yana dönük koşarmış. Kilometrelerce süren bu koşu sonunda boynu donan kurt, avcının ters yöne geçmesiyle boynunu çeviremez ve kolayca kurşunlara yem olurmuş. Tarihçiliğimiz de biraz buna benziyor. Nice zamandır düşman korkusuyla tek yöne bakarak koşan tarihçiliğimiz, şimdi donmuş başını öbür yana çevirmekte zorlanıyor. Mesela Prof. Faruk Sümer “Oğuzlar” adlı kitabında şu satırları yazabilmişti: “Osmanlı son asırlara kadar Anadolu’nun insanını ve servetini görülmemiş bir israfla harcamış fakat ona hiçbir şey vermemiştir. Bu yüzden Anadolu Türkleri yoksul ve geri kalmış bir cemiyet, Anadolu da harap bir memleket haline gelmiştir.”

El-insaf! İnsan Osmanlı mülküyle bütünleşmeden önce Anadolu’nun ne halde olduğuna bakar da biraz düşünür. Erzurum Osmanlılar tarafından fethedildiği zaman sadece 21 ailenin yaşadığı sefil bir köye dönmüştü de, Kanuni orayı Kilid-i mülk-i İslam (İslam toprağının kilidi) kılmak için tayin ettiği valileri şehre yatırım yapmaya teşvik etmişti. Ya Diyarbakır? Osmanlı yatırımları Diyarbakır’ı yeniden ayağa kaldırmış, hele Arap yarımadası önüne açılınca bölgenin incisi olarak yıldızı nasıl da parlamıştı! Osmanlılar zamanında İzmir’e tam 40 tane medrese, 60 tane han inşa edildiğini biliyor muyuz da, Anadolu’ya yatırım yapmadı diyebiliyoruz?

Ya ulema halktan kopuktu zırvasına ne demeli? Hele buna örnek olarak, Şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi’nin halkla yüz yüze gelmemek için evinin penceresinden zembilini (bir çeşit torba) sarkıtıp fetva taleplerini aldığını, cevabını yine zembille gönderdiği vermiyorlar mı, cinim tepeme fırlıyor. “Hırzu’l-Mülûk” adlı kitaba baksa cevabını kolayca bulacak halbuki. Osmanlı Şeyhülislamlarının en seçkinlerinden olan birinin böyle yapmaktaki maksadı, tam tersine, halkın taleplerini daha hızlı karşılayabilmektir. Özellikle İstanbul’a sırf fetva almak için gelenlere kolaylık olsun diye, bürosunda değil, evinde dinlenirken bile hizmet vermek gayesiyle hareket eden Zenbilli Ali Efendi, bürokratik işlemleri aradan çıkartarak halkla doğrudan kendisi muhatap oluyor, fetva sürecini hızlandırıyor ve kim bilir kaç gün izbe han köşelerinde kalıp hem para, hem de zaman kaybedecek olanlara online hizmet veriyordu. Gerçekler ancak bu kadar tepetaklak edilebilir. Şeyhülislam halka daha iyi hizmet vermek için çalışıyor, bizimkilerse onu halktan kopuk olmakla suçluyor.

Şu günlerde moda olan içki tartışmasına da bir örnek verelim. Cumhurbaşkanlığı Büyük Ödülü’ne de layık görülen Çetin Altan, “Tarihin Saklanan Yüzü” adlı tam bir cehalet şaheseri olan kitabında Sultan II. Selim’den şöyle söz eder: “Bir gün, sarayda yaptırmış olduğu hamamı gezdiği sırada ayağı kayarak düşüp hastalanmış ve bir süre sonra da-bir söylentiye göre- bir şişe Kıbrıs şarabı içip, ölmüştür.” Ayağının kayıp veya takılıp düştüğü doğrudur ama şarap içtikten sonra öldüğü de nereden çıktı? Hem o devirde şarap şimdiki gibi şişede değil, küpte, testide vs. satılırdı. Ama en çirkin tarafı, sanki şarabı parayla temin etmek bir padişah için imkânsızmış gibi, II. Selim’in Kıbrıs’ı, şaraplarının nefasetinden dolayı fethettiği imasıdır. Halbuki ister vak’anüvis Selanikî’nin tarihine, isterseniz Osmanzade Taib’in “Hülâsatü’l-Mahâsinü’l-Âdâb”ına bakın, II. Selim’in son senelerinde içkiye tövbe ettiği gerçeğiyle karşılaşırsınız. Özellikle Selimiye Camii’nin inşaatıyla çok yakından ilgilenen II. Selim, Şeyhi Gedizli Süleyman Efendi’nin huzurunda gözyaşları içinde günahlarından tövbe etmiş, o günden sonra da bir daha ağzına içki koymamış, ölene kadar tövbesini bozmamıştır. Yani Çetin Altan’ın zannettiği gibi şarap içtikten sonra ölmüş olmayıp tam tersine ölümüne, içkiyi bırakmasının neden olduğunu söylemek daha doğrudur.

Oğul Ahmet Altan’ın geçenlerde yazdığı Topkapı Sarayı’nda cariyelerin çıplak vaziyette havuza girip oynaştıkları safsatasına gelince; kim görmüş bunu, kimden duymuş yazar? Bilmiyoruz. Hareme dışarıdan birisi kesinlikle giremeyeceğine göre, ya hadım olmayı kabul edecek kadar harem fantezileriyle dolup taşan bir Batılının hayal dünyasının eseridir ya da 1930′ların magazin dergilerinde çıkan ve Osmanlı padişahlarını kötülemeyi görev sayan o devrin tarih televolecilerinin uydurmasıdır. Peki resmî tarihe karşı olduğunu her fırsatta dile getiren Ahmet Altan gibi birisinin bu resmî tarih iddialarını da sorgulamaya başlamasının zamanı gelmedi mi henüz?

Ancak tek sorun, Osmanlı tarihinin önündeki tuzaklar değil. Aynı şey, İnkılap Tarihi için de geçerli. Bir ay kadar önce Lozan’ın 37. maddesini atladığı için eleştirdiğim Hikmet Özdemir, mesaj göndererek haklı olduğumu fakat hatanın kendisinden değil, Seha L. Meray’ın Lozan adlı eserinden kaynaklandığını bildirdi. Kaynakları kontrol ettim ve ne yazık ki, daha üzücü bir durumla karşılaştım: Sayın Özdemir anlaşılmaz bir sebeple Lozan antlaşması nihai metnini değil, İngilizlerin bize teklif ettikleri ‘tasarı’yı kullanmış. İngilizler ne dediyse kabul ettik, fark etmez mi demek istemiş, bilmiyorum. Ayrıca evet, tasarıda 37. madde, 36. madde olarak geçiyor ama Özdemir’in tebliğinde olmadığını söylediğim madde orada 36. madde olarak mevcut. İster tasarıdaki 36. madde, ister nihai metindeki 37. madde olsun, ben asıl o maddeyi neden atladığını sormuştum kendisine.

Gördüğünüz gibi gerek Osmanlı tarihi, gerekse yakın tarih üzerindeki kara bulutları dağıtmak için daha çok çalışmamız gerekiyor. Yolumuz uzun, anlayacağınız. Neredeyse yüz yıldır içine itildiğimiz cehalet çukurunu doldurup çıkmak tabiatıyla biraz zaman alacak.

(Mustafa Armağan, 2009)
Yazar: gakko
05-25-2013, Saat:10:53 AM
Yorum Yok
OSMANLI DÖNEMİ HİCAZ’DA YAPILAN DENİZ SUYU ARITMA TESİSİ

Hicaz’ın bilhassa hac mevsiminde su ihtiyacını karşılamak için bir taraftan Ayn-ı Zübeyde suyunun boruları daha genişleriyle değiştirilmiş, diğer taraftan da yeni menba sularının şehirlere getirilmesi sağlanmıştı. Ayn-ı Hanîn ve Ayn-ı Za’ferân suları da şehirlere sevk ediliyordu.

Sultan Abdülhamid zamanında, Cidde ve Mekke’ye kadar götürülen Ayn-ı Hamîdî suyu da bu ihtiyacı büyük ölçüde karşılamıştı. Fakat zamanla sayıları artan hacıların ihtiyaçlarını karşılamak üzere deniz suyundan faydalanmak ve bunun için de deniz suyu arıtma istasyonları kurulmasına karar verildi. Deniz suyunu arıtmak için kurulan ilk istasyon 2 Şubat 1894’de Cidde’de hizmete girdi. Artarak devam eden su ihtiyacı için yeni tesisler hizmete açmak üzere de birçok çalışma yapıldı.

Osmanlı Devleti Hicaz Sıhhiye İdaresi tarafından yeniden getirtilen ve Cidde ve Yenbu’da kurulan su arıtma cihazlarının o zamanki kapasiteleri günlük 100 ilâ 150 ton arasında idi. Bu istasyonlarda “tatlı su” deniz suyunun içinden elektrik akımı geçirilerek suyun damıtılması suretiyle elde ediliyordu.

[Resim: 94685010151691001236264.jpg]
Yazar: ahmetsahin
04-08-2013, Saat:12:35 PM
Forum: TESBİTLER
Yorum Yok
OKUMUYORUZ ÇÜNKÜ...

1-Anamızın karnından her şeyi bilerek çıktığımız için...
2-Atalarımıza layık olmaya çalışıyoruz. Onlar da okumazlardı.
3-Çok zeki olduğumuz için okumaya gerek duymuyoruz.
-Okumuşluk genellikle pek bir işe yaramıyor.
5-Onları yazanların daha iyi yaşamadıklarını bildiğimizden ötürü...
6-Paranın yolu kitaptan geçmediğinden...
7- !!!???.......
8-Sıkıcı geliyor...
9-Birinin yazdığı ötekini tutmuyor.
10-Okul çoktan bitti yine mi okuyacağız?
11-Kim okuyor ki?
12-Yolunu bulan okumadan da pekala buluyor...
13-Zaman yok!
14-Ölümlü dünyada o kadar kafa patlatmaya değmez.
15-Okuyan züppelik etmek için okuyor, boş ver...
16-Zavallı kardeşimin başına ne geldiyse hep okumaktan geldi...
17-Hepsinin yazdığı yalan...
18-Kitap insanin kafasını bozuyor...
19-Delikanlılığı bilmek yeter, gerisi fasarya...
20-Okumuşları görüyoruz çoğu borç içinde...
21-Mangır yoksa okumuşsun ne olacak?
22-Bakkalla fırıncı kaç kitap okuduğunu sormuyor...
24-Ne var ki okumaya değecek?
25-Katını alıp, arabanı altına çektikten sonra okusan ne yazar okumasan ne yazar?
26-Gazete okurken bile uykum geliyor.
27-Okursak başımız göğe mi erecek?
29-Diplomayı alır almaz hepsini yakacaksan kitapların...
30-Karı dırdırıyla çocuk zırzırından vakit kalmıyor...
31-Ne okuyacağımızı bilmiyoruz ki...
32-Bizim bi ahbap vardı okumaktan kafayı yedi...
33-Hayat bizim canımıza okurken, canımız okumayı nerden çekecek?
34-Kirayı düşünmekten, ne okumaya kalksam bir türlü kafama girmiyor...
35-Televizyon yetiyor bize...
36-Evde oturup kitap inekleyeceğimize, gider kahvede pinekleriz daha iyi...
37-Hepsi ahlaka mugayir şeyler aslında...
38-Kitap insanın beynini sulandırır be...
39-Kaç okumuşu cebimizden çıkarırız evelallah...
40-Okuyarak su-elektrik paralarını ve bakkala borçları ödeyemem...

[Resim: hggFyOq.jpg]
Yazar: ahmetsahin
04-08-2013, Saat:10:55 AM
Yorum Yok
Dünyanın en büyük savaş gemisi Yamato (Battleship, 1941-1945)




Yamato, Japonya'da Kure'de inşa edilen 65,000-tonluk (tam yüklü 72,800-ton) iki savaş gemisinden biriydi. O ve kardeş gemi Musashi dünyada inşa edilmiş en büyük savaş gemileri olup boyut ve silah kapasitesi açısından ABD'nin Montana sınıfı savaş gemilerini dahi geride bırakmaktaydılar. 9 adet 460mm (18.1-inch) ana saldırı topları, 1460kg (3200 pound) ağırlığında zırh delici mermiler atmakta olup o zamana kadar kullanılmış olan en etkili deniz silahları idi. İki geminin zırh koruması da o zamana kadar yapılmış en güçlü koruma zırhı olarak tarihe geçmiştir.

Yamato 1941 yılında, Pacific savaşının başlamasından sadece 1 hafta sonra hizmete girdi. 1942 yılında yapılan kritik deniz savaşlarında Yamato, filo komutanı Isoroku Yamamoto'nun bayrak gemisi olarak kullanıldı. Sonraki yıl ise gemi çoğunlukla zamanını Truk'da Japonya'nın Merkez Pasifik üslerini koruyan hareketli deniz gücünün bir parçası olarak geçirdi. USS Skate (SS-305) tarafından 1943 Aralığında torpillenen Yamato, 1944 yılının Nisan ayına kadar onarım gördü, bu sırada geminin uçaksavar bataryaları önemli derecede güçlendirildi. Daha sonra Haziranda Filipinler Denizi savaşına katılan gemi Ekim ayında Leyte Körfezinde savaştı. Son çatışmada ABD donanması uçaklarının torpillerine hedef olmasına rağmen Samar adası açıklarında ABD uçak gemileri ve destroyerlerine karşı güçlü silahlarını kullanma fırsatı buldu.

Yamato Leyte Körfezi savaşında fazla hasar görmemişti ve Kasım 1944'te yeniden bakıma alındı. İlave uçaksavar bataryaları monte edilen gemi, 1944-45 kışında Japonyada üslendi. Mart 1945'te yeniden ABD uçaklarının saldırısına uğrayan gemi bu saldırılarda da sadece hafif hasar görerek gücünü kanıtladı. Ancak bu güzel gemi artık yaşamının sonuna gelmişti. Çünkü Japonya artık yenilmeye mahkum gözüküyordu. Onurlarına düşkün olan Japonlar yenilgiye katlanamadıkları için tüm Japon toplumu intihar etmeyi kendilerine seçenek olarak görmeye başlamıştı.

Takip eden ay Yamato bu düşünce ile hazırlanan "Ten-Go" harekatında görevlendirildi. Bu görevin amacı Okinawa adasını istilaya gelen ABD donanmasını durdurmaktı. Asıl görevi Kamikaze uçakları üstlenmişti ancak havada çok üstün olan ABD uçaklarına karşı yeterli hava koruması olmamasından dolayı Japonlar son çare olarak ellerinde kalan gemilerle uçaklarına destek olup üzerlerindeki baskıyı hafifletmeyi düşünmüşlerdi. Japon filosunun cephanesi boldu ancak yakıtı sadece Okinawa'ya gidecek kadar konmuştu. Başka bir deyişle filo intihar etmeye gidiyordu. 7 Nisan 1945'te kuzey Okinawa'ya 200 mil uzaklıkta Yamato ve beraberindeki gemiler yüzlerce ABD uçağının saldırısına uğradı. Filoyu sadece 3 uçak koruyordu. Savaş saatlerce sürdü. Gemiye pekçok torpil isabet etmişti. Ayrıca bombalanan gemi bütün mürettebatıyla beraber sulara gömüldü.

Savaştan sonra sadece Japonya'da değil pekçok ülkede ünlü olan gemiye ait batık ilk kez 1985 yılında bulunarak incelenmiştir. Daha sonra 1999 yılında batığa tekrar dalan araştırmacılar ayrıntılı bir inceleme yapmak imkanını bulmuşlardır. Gemiye ait iki büyük parça suyun 1000 feet of altında yatmaktadır.


[Resim: u4kkQ1H.jpg]




Yazar: ahmetsahin
03-31-2013, Saat:12:48 PM
Yorum Yok
LOZANDA KAYBETTİKLERİMİZDEN BAZILARI-

[Resim: iSrJ5u3.jpg] ** Kıbrıs, İngiltere ile aramızda tartışmalı bir konuydu. Hak bizimdi. Lozan’da İngiltere’ye terk ediliyor.
İngiltere de tutuyor Yunanistan’a armağan ediyor. (Adada yaşayan Türkler, ya İngiliz vatandaşlığına girecek, ya da Türkiye’ye göçeceklerdi.) [Lozan; 20. madde].

** Birinci Dünya Savaşı öncesinde İngiltere’ye sipariş edip parasını nakit ödediğimiz savaş gemilerine İngiltere haksız ve hukuksuz bir şekilde el koymuştu: Lozan’da bu gemilerin kurtarılması gerekiyordu, ama İngiltere’ye bırakılıyor. [Lozan; Madde 58].

** Mısır, Sudan ve Libya ,itilaf devletlerine verilecektir [Lozan; Madde
17-22].

Lozan'ın 17. maddesi:
“Türkiye’nin Mısır ve Sudan üzerindeki bütün hak ve dayanaklarından -feragatinin hükmü 5 Kasım 1914
tarihinden geçerlidir.”

** Ek protokolde, Türkiye ve Yunanistan karşılıklı olarak ülkelerinde Yunanlı, Rum ve Türkler için genel af ilan
ediyor. Bu aftan az sayıdaki Türk faydalanırken, işgal sırasında Anadolu’da katliam yapan, Osmanlı
vatandaşı iken Osmanlı Devleti’ne ihanet eden binlerce Rum ve Yunanlı affediliyor. [Madde 1-2-3-4].

** Batı Trakya Yunanistan’a veriliyor. [Lozan; Madde 1].

** Boğazların kullanım hakkının 5 devletin kontrolüne bırakılmasına razı olunuyor. Kıyıdan itibaren 8
kilometrelik alana asker sokmamayı bile taahhüt ediyoruz. [Boğazların kullanımına ait sözleşme Madde 1-6].

Yavuz Bahadıroğlu / Tarihçi-Yazar
Yazar: ahmetsahin
03-31-2013, Saat:12:31 PM
Yorum Yok
Türkiyeden Guinness rekorlar kitabına girebilecek Ölümler -

[Resim: 6TJmC8L.jpg]

1.Balkona 50 kişinin çıkması sonucu meydana gelen toplu ölüm.(dudullu'da bir köyde nişan töreninde)

2.TEM'de seyreden araçtaki 5 kişinin radyoda oynak şarkı çalınca aracı sağa çekerek otoyolda göbek atmaya başlaması ve 3'ünün ayrı ayrı araçların çarpması sonucu ölümü.(adapazarı -hendek)

3.Elektrik direğine yaslanıp ayakkabısındaki taşı çıkarmak için ayağını silkeleyen kişiyi elektrik çarptığını sanan bir başkasının akımdan kurtarmak amac
ıyla kafasına kürekle vurup öldürmesi.(rize- tunca köyü)

4.Midesine sinek kaçan bir kişinin sineği öldürmek için odaya sıkar gibi ağzına sheltox isimli ilacı sıkması ve sinekten beter ölümü.(istanbul- sultanbeyli)

5.Mühendisin kontrol için geminin buhar kazanına girdiği sırada bundan habersiz bir gemi personelinin kapağı kapatması ve geminin sefere çıkmasıyla mühendisin ölümü.(kocaeli)

6.Aynı işyerinde biri gündüz biri gece vardiyasında çalışan baba-oğulun motorsikletle eve giderken sert bir virajda karşılaşıp birbirlerine selam vermek isterken çarpışarak ölmeleri.(konya)

7.Nüfus sayımı nedeniyle kendisinden başka kimsenin bulunmadığı yolda (üstelik de otoban) sayım görevlisinin bariyerlere çarparak ölümü(tem otoyolu-gebze)

8.Karabük demir-çelik fabrikasında 600 tonluk pres makinasının arasından emekleyerek geçen işçinin 2450 santigratlık fırından sigarasını yakmaya çalışırken can vermesi.(karabük)

9.Tıraş olurken berberin rahatlatır diye boynu aniden sağa sola çevirme hareketi sonucu küt diye boynu kırılan müşterinin koltukta rahmetlik oluşu.(erzurum)

10.Bir vatandaşın yatağındaki tahtakurusunu öldürmek için yaptığı ilaçlamadan sonra uykuya dalınca tahatakurularıyla birlikte zehirlenmesi. (bodrum-yalı kavak)

11.Bir lunaparkta kafadar iki gecebekçisinin uçan sandalyeyi çalıştırıp binmeleri ve durduracak kimse olmayınca inemeyip sabaha kadar kusarak hayatlarını kaybetmeleri. (göztepe)

12.Arkadaşlarıyla iddiaya tutuşup kafasıyla mermer bloku kırmaya çalışan medyatik karatecinin mermer yerine kafasını kırarak beyin travması sonucu ölmesi.(Istanbul- esenler)

Hoşgeldin, Ziyaretçi

Sitemizden yararlanabilmek için kayıt olmalısınız.

Forumda Ara

Forum İstatistikleri

Toplam Üyeler 13
Son Üye delidumrul23
Toplam Konular 680
Toplam Yorumlar 684

Kimler Çevrimiçi

Şu anda 4 aktif kullanıcı var.
(0 Üye - 4 Ziyaretçi)

Son Yazılanlar

İki Türk Askerin Birinci ...

Son Yorum: delidumrul 02-02-2025, Saat:12:45 PM
Yorum 0 Okunma 346

Arjantin'de Enflasyon

Son Yorum: delidumrul 09-20-2024, Saat:07:18 PM
Yorum 0 Okunma 743

TÜRK ESİRLERİ YUNANLILARA...

Son Yorum: delidumrul 12-01-2019, Saat:11:30 PM
Yorum 0 Okunma 2,574

Seyit Onbaşının (Kocaseyi...

Son Yorum: merve 03-04-2019, Saat:09:59 AM
Yorum 0 Okunma 2,176

Osmanlı ordusunda bir Ven...

Son Yorum: ahmetsahin 02-04-2019, Saat:12:10 AM
Yorum 0 Okunma 2,357

KAĞIT BARDAK..

Son Yorum: mevthawk 01-02-2019, Saat:06:33 PM
Yorum 0 Okunma 2,677

Başkalarının olumsuz duyg...

Son Yorum: ahmetsahin 01-02-2019, Saat:06:21 PM
Yorum 0 Okunma 3,678

Nuri Killigil: Bir Türk S...

Son Yorum: gakko 08-07-2018, Saat:05:16 PM
Yorum 0 Okunma 3,003

Çocuklarımıza Yedirdiğimi...

Forum: SAĞLIK
Son Yorum: delidumrul 03-29-2018, Saat:12:22 AM
Yorum 0 Okunma 2,568

EŞİNİ DOĞRU SEÇ

Son Yorum: delidumrul 03-26-2018, Saat:06:55 PM
Yorum 0 Okunma 2,730
Task