Osmanlı 19. Yüzyıl'da dünyanın her yerine konsolosluklar açıyordu.
Özellikle imparatorluk toprakları dışında kalan Müslümanlar'a uzanmak için büyük çaba harcandı.
Singapur'dan Bataiva'ya, Bombay'dan Kalküta'ya kadar her yere elçileriyle gitti.
Madras'da, Karaçi'de fahri konsolosluklar açtı. Doğu Hindistan'da, Hollandalılar'ın zulmünden bunalan Hadramut Müslümanları'na OSMANLI PASAPORTU dağıttı.
Cava'dan bile İstanbul'a öğrenciler taşıdı.
Osmanlı sevgisi sınırlarımızı aşmış, Müslüman halklar Dolmabahçe'ye "Sizinleyiz" mesajları yağdırmaya başlamıştı. "Türkler insan değil" diyen bir Başbakan vardı o sıralar İngiltere'de. Osmanlı sevgisinden büyük rahatsızlık duyuyorlardı. Türk-Yunan savaşı başladığında, Hindistan'daki Müslüman halklar sokağa dökülmüş, "Osmanlı" lehine yürüyüş yapıyordu. İngiltere de öfkeyle Karaçi'deki konsolosumuzu istenmeyen adam ilan ederek sınırdışı ediyordu.
Osmanlı'nın o dönemde Hindistan'da çıkardığı gazete İngilizler tarafından kapatılıyordu. Müthiş bir İngiliz zulmü vardı Hindistan'da. Binlerce Hintli'yi Güney Afrika'ya taşımış, köle gibi kırbaçlayarak madenlerde çalıştırıyordu. Zulüm öyle hale geldi ki Güney Afrika'daki Hintli Müslümanlar İstanbul'a "Osmanlı himayesine girmek istiyoruz" mesajını gönderdi. 1898 İspanyol-Amerika savaşı çıktığında Washington'dan Dolmabahçe'ye elçi geliyordu. "Biz Müslümanlarla değil İspanyollar ile savaşıyoruz" diyordu elçi.
Ve rica ediyordu; "Lütfen müdahale edin, İspanyollar'ın yanında yer alan Filipinli Müslümanlar'ın ABD'ye karşı silaha sarılmalarını engelleyin" diyordu.
1900'de İngiliz elçi kapıyı çalıyor, "Müslümanlar'ın da katıldığı Çin'deki Bokserler isyanı"na padişahın müdahale etmesini itiyordu. İslam dünyası üzerinde böyle bir sevgi seline varan manevi gücü vardı Osmanlı'nın. Osmanlı'nın gönüllerdeki sınırları tüm dünyaya ulaşmıştı.
Abdülhamid Han bu MANEVİ GÜÇ'ü "BÜYÜK GÜÇLER KULÜBÜ"ne dahil olmak için kullandı. Bir taraftan Osmanlı'nın borçlarını sıfırlıyor, diğer yandan da tanzimatla birlikte çöküşe geçen imparatorluğa masada yer açmak için çalışıyordu. Ne zamanki borçları sıfırladı, işte o anda içerideki HAİNLER tarafından tahttan indirildi ve GÜCÜNÜ KEŞFEDEN imparatorluk parçalandı.
Bugün baktığımızda değişen hiçbir şey yok.
YENİ TÜRKİYE diye yeniden yapılanan ülkeye, Osmanlı tebası altında yüzyıllarca yaşayan Ortadoğu halklarından büyük bir teveccüh başladı. CIA bölgede araştırma yaptı, Erdoğan adaylığını koysa her Arap ülkesinde seçimi kazanıyordu. Müthiş bir gönül bağı kurulmuştu. Ekonomik ve siyasi köprüler inşa ediliyordu. Ve dahası YENİ TÜRKİYE, çözüm süreciyle iç barışı sağlamaya gidiyordu. Ortadoğu'daki nüfuzu da müthiş bir ivmeyle hız kazanıyordu.
Türkiye Cumhurbaşkanı çıkıp "GÜCÜNÜ KEŞFET" sloganı eşliğinde yeni ülke markasını tanıtır hale geliyordu.
Hemen harekete geçtiler, düğmeye bastılar.
Tıpkı geçmişte Osmanlı topraklarında çıkardıkları "MEHDİ" ve "HALİFE" isyanları gibi burnumuzun dibinde örgütler kurdular. Kimini getirip sınırımıza dayadılar.
İçeride de zaten geçmişteki gibi YERLİ işbirlikçiler çoktu. Enerji hatlarına inen, IMF'i kovmuş ve Dünya Bankası'nın başına geçmeye hazırlanan YENİ TÜRKİYE çok oluyordu. OSLO ve Gezi ile geldiler olmadı. 17 Aralık ile saldırdılar başaramadılar. IŞİD'i getirip kapımıza dayadılar, içeriyi karıştırıp çözüm sürecini toprağa gömmek istiyorlar. Bu ülkenin KAN gölüne dönmesi için yanıyor dışarıda birileri.
Ve içeride de birileri ÇANAKÇI olmuş gaz veriyor. AKIL tutulması yaşayan bu işbirlikçiler sınırımızın 300 metre ötesinde yaşananlara hiç ama hiç bakmıyor.
Bu ülkede çatışmayı körüklemenin ne anlama geleceğini hissedemiyorlar. Tarihini zerre bilmeyen nesiller yetiştirdik. Onun içindir ne 100 yıl öncesine bakabiliyorlar...
Ne de Suriye ve Irak'ta yaşanan dehşetin ne anlama geldiğine.
Allah akıl-fikir versin!!!
Konu
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi