Mutlaka OKU Gözyaşlarınızı Tutamayacaksınız...
Filistin'de soğuk ve sisli bir geceydi... Zeyd dükkanını kapatmış, evine doğru gidiyordu... Az ilerde iki israil askerinin bir evden kahkaha atarak çıktığına şahit oldu... Biraz yürüyüp evin önüne geldiğinde içinden bir ses ne olup bittiğine bakmasını söylüyordu... Açık olan kapıdan içeri doğru baktı... "Kimse yok mu?" diye seslendi... Çıt çıkmıyordu
... İçeri girdi... Odaya
doğru yöneldi... Olduğu yerde kalakalmıştı... Odada bir çift vurulmuş yerde yatıyordu... Bir süre hareketsiz kaldı... Sonra kendini toparlayıp yanlarına yaklaştı.. Vücutları delik deşik olmuştu kursunlarla... Nabızlarını yokladı... Şehit olmuştu ikisi de... Yetkililere haber vermek için hemen yerinden kalktı... Tam dış kapıya yönelmişken bir inilti işitti... Dönüp yerde yatanlara baktı... Onlardan gelmiyordu ses... Diğer odaya yöneldi... Köşede oturmuş bir genç kız duruyordu... Üstü başı perişan haldeydi... Aklını kaçırmış gibi gözlerini bir yere dikmiş, sallanarak tuhaf sesler çıkarıyordu...
Zeyd yanına doğru gitti kızın... Şokta olduğunu anlamıştı... Kolay değildi gözünün önünde annesi ve babası öldürülmüştü...
+ İyi misin...?
- ......
+ Yaran falan var mı...?
- ......
+ Adın ne senin....?
- .......
+ Üzülme...! Onlar şehit oldular, cennete gittiler... Benim annem, babam, kardeşim de şehit oldular...
Cevap vermiyordu hiçbir soruya... Tir tir titriyordu... Zeyd ceketini çıkardı, kızın omzuna atmak istedi... Genç kız tek hamleyle ayağa kalktı birden... Kendisinden korktuğunu zannetti Zeyd... Onun için kalkmamıştı yerinden... Dolabı açtı hemen... Elbiseleri dağıtıp altındaki silahı aldı... Babasının silahıydı bu... Kafasına dayadı... Zeyd neye uğradığını şaşırmıştı...
+ Durrrr...! Ne yapıyorsun sen...?
- Rahat bırak beni... Artık yaşamak istemiyorum...
+ ALLAH'ın verdiği canı sen alamazsın...
- Yaşamak istemiyorum dedim...
+ Onlar cennete gittiler, ne diye isyan ediyorsun...
- Tabi ya cennete gittiler, şehit oldular.. Ben niye olmadım.. Çünkü günahkârım... Bu leke ile yaşayamam artık...
+ Ne diyorsun sen...? Verdiği emaneti aldı ALLAH...
- Beni de bu leke ile dünyada bıraktı, dedi ve tetiği çekmeye yeltendi kız...
+ Dur yapma..! Sen de şehit olursun belki...
- Ben şehit olamam, leş olurum ancak...
+ Bırak artık şu silahı, deyip bağırdı Zeyd...
Kız bu defa sesini daha da yükselterek ;
- Lanet olası herif bana tecavüz etti tecavüz... Nasıl yaşarım ben bu lekeyle...! ALLAH onları cennete aldı, bana da bunu layık gördü işte...
+ Bu senin günahın değil.. Rabbim bunun için sana günah yazmaz.. Tecavüz etmişler, kendi isteğinle olmamış... Rabbimin karşısında günah işlemiş değilsin...
- Niye anlamak istemiyorsun be adam...! Insanların yüzüne nasıl bakarım... Evlenirsem eşime bunu nasıl izah ederim... Bir siyonist tarafından tecavüze uğrayan birini kim eş olarak kabul eder...
+ Bennn...
Zeyd'in ağzından nasıl çıkmıştı bu kelime.. Kendisi de anlamadı... Bir süre sessizlik oldu... Devam etti Zeyd...
+ Evlenirim seninle.. Kimseye söylemeyiz bu yaşadıklarını.. Rabbim, senin ve benim aramda kalır...
Genç kız sakinleşmişti biraz... Silahı indirdi yavaş yavaş... Zeyd devam etti..
+ Başka kimsen var mı senin...? Dayın, deden, amcan...?
- Amcam var...
+ Cenazeden sonra gelip seni isterim, güven bana... Filistinli sözü veriyorum sana...
Başını eğdi kız peki dercesine... Zeyd müsaade istedi, yetkilileri çağıracaktı...
+ Adın neydi senin...?
- Sümeyye...
+ Sümeyye... İslam'ın ilk şehidinin adı... Rabbim sana da şehadet şerbetini içirecek, göreceksin...
Bir ay geçmişti aradan... Zeyd Sümeyye'yi amcasından istedi... Nikahları kıyıldı... Ve evliliğe ilk adımları attılar...
Her ikisi de öksüz, her ikisi de yetimdi... Birbirlerini öyle sahiplendiler ki artık onları ölüm dışında bir şey ayıramazdı... Günler böylece geçip gidiyordu... Savaş devam ediyor, çiçekler solup çiçekler açıyordu... Bir çiçek de Zeyd'in evinde açacaktı... Hamileydi Sümeyye... Aileye biri daha katılacaktı... Zeyd şimdiden ona hangi cihad hikayelerini anlatacağını hayal ediyordu... Mücahid/e yetiştirmek istiyordu evladını... Filistin'in öyle evlatlara ihtiyacı vardı çünkü...
Bir akşam Sümeyye geç saate kadar bekledi eşini.. Gelmemişti... Hiç böyle yapmazdı... Başına bir şey mi geldi korkusu yiyip bitiriyordu Sümeyye'yi... Son günlerde saldırılar da iyice artmıştı... Kapı çalındı , koşarak açtı kapıyı.. Eşini görmek ümidiyle... Ama eşi değil Onun arkadaşıydı kapıda başı önde duran...
+ Buyur Mustafa abi...
- Yenge, nasıl söylenir bilmiyorum...
+ Zeyd'e bir şey mi oldu, vurdular mı Onu...?
- Hayır yenge, korkma hemen.. Askerler götürdü Zeyd'i... Tutukladılar... Bir askerin çocuğa vurduğunu görünce müdahele etti, hemen aldılar içeri... Çıkar merak etme, dua et...
+ Sağol Mustafa abi, diyerek vedalaştılar...
Ağlamaktan uyuyamamıştı Sümeyye... Ya hiç gelmezse...!
Zeyd için sıkıntılı hapishane hayatı başlamıştı... Küçücük bir hücreye kapattılar Onu... Soğuktu... Ne altında ne üstünde bir örtü vardı... Taşların üzerinde geçiyordu gündüzü gecesi... Verdikleri çeyrek ekmek, bir bardak da suydu... Daracık hücresinde namaz kılmakta da zorlanıyordu Zeyd... Çoğu zaman duvar taşları ile teyemmüm ederek abdest alıyor, iki büklüm namaz kılıyordu.. Namaz kıldığını gören askerler her defasında gelip öldüresiye dövüp işkence ediyordu.. Yılmıyordu Zeyd... Bunlar imtihandı... Ve bu imtihandan kurtulacaktı bir gün... Cebinde sakladığı küçük Kuran-ı Kerim vardı.. Gizli gizli onu okuyordu... Gece ışık olmadığı için gündüz okuyor, gece de ezber yapıyordu... Tuvalet için dışarı çıkmak istediğinde mecburen yanına alıyordu.. Biliyordu Onunla tuvalete girilmezdi.. Ama mecburdu, girdiğinde hüngür hüngür ağlardı "Rabbim beni affet" diye...
Günler günleri kovaladı... Eşinden bihaber yaşamak kahrediyordu Zeyd'i... Acaba nasıldı...! Doğum zamanı da gelmişti... Oğlu mu kızı mı olmuştu acaba... Kimbilir belki de şehit olmuştu eşi... Bu düşünceler beynini kemiriyordu Zeyd'in... Zayıflamış, saçı sakalına karışmıştı.. Aylardır sıcak yatak, sıcak yemek görmemişti... Çektiği işkencelere alışmıştı artık.. Canını acıtmıyordu aldığı darbeler...
7 ay geçmişti ve Zeyd serbest bırakılmıştı... Aylardan sonra günyüzü ve insan yüzü görüyordu... Bir süre olduğu yerde durup derin derin nefes çekti ciğerlerine... Gökyüzünü seyretti dakikalarca... Sonra koşar adımlarla evinin yolunu tuttu...
Bir ara arkadan bir ses işitti, "Zeyd, Zeyd" diye bağırıyordu... Mustafa'ydı bu gelen.. En yakın arkadaşı... Doya doya sarılıp ağlaştılar...
+ Mustafa abi, Sümeyye... O nasıl...?
- Nasıl olsun, senin kerataya bakıp duruyor...
+ Oğlum mu oldu...?
- Evet, iki ay önce dünyaya geldi... Adını Abdullah koyduk... Görsen tıpkı sana benziyor babası...
Sevinçten yerinde duramaz olmuştu Zeyd... Yürümüyor uçuyordu sanki eve doğru... RASULULLAH'ın "cennet kokusu" dediği o evlad kokusunu bir an önce içine çekmek istiyordu...
Eve yaklaştığında bir kalabalık farketti... Biraz daha yaklaşınca polis, ambulans arabalarını da farketti... "ALLAH'IMMM" dedi ve koştu... Evi yerle bir olmuştu... Bomba saldırısı yapmıştı askerler... Komşuları Zeyd'i görünce kolundan tuttular.. Enkaza gitmesine engel oluyorlardı... Arama kurtarma ekibi enkaza girilmesine izin vermiyordu... Yaşlı gözlerle bekliyordu Zeyd.. Eşini ve çocuğunu sağ görmek istiyordu... Bir ara bir hareketlilik oldu... "Allahu Ekber" nidaları yükseldi arama ekiplerinden... Zeyd koştu hemen... Sümeyye... Eşi bulunmuştu... Üzerindeki molozları kaldırdılar... SubhanALLAH...! Secde halinde iken yakalamıştı ölüm Sümeyye'yi... Seccadesine kapanmış öylece duruyordu... Zeyd'in dizinde derman kalmamış, yere çökmüştü... O sıcak bir yatak hayali kurarken evi yerle bir olmuştu.. Eşine kavuşacağı günü beklerken eşi şehit olmuştu.. Oğlunun kokusunu almayı hayal ederken, o da şimdi enkazın altındaydı... Birden yerinden doğruldu.. Koca koca molozları var gücüyle etrafa savurmaya başladı... Oğlunu arıyordu... Paramparça olmuş beşiğini bulmuştu.. Ve hemen yanında beyaz örtüye sarılmış oğlunu... Beyaz değildi artık örtüsü kıpkırmızıydı... Elleri titreyerek çıkardı onu beşiğinden... Gülüyordu Abdullah... Cansız bedeni gülüyordu hâlâ... Tabi ya cennetteki yerini görüp de gülmeyen olur muydu hiç... Yüzüne baktı bir süre Zeyd... Evet tıpkı kendisine benziyordu... Kokusunu çekti içine, cennet kokuyordu buram buram... Oğluyla birlikte elini kaldırdı havaya...
ALLAH'IIIIMMMMM...!
Sana geliyor ABDULLAH'IMMMMM...
Ve var gücüyle bağırmaya devam etti ;
ALLAAAAAHU EKBERRR
ALLAAAAAHU EKBERRR
ALLAAAAAHU EKBERRR...
Sanki Filistin yankılanıyordu bu seslerle... Sanki melekler eşlik ediyordu tekbirlere...
Ve flaşlar... Patlayan flaşlar... Kameralar yarışa girmişti bu anı görüntülemek için... Kimisi para, kimisi şöhret, kimisi de bu acıyı tüm dünyaya hissettirebilmek için oradaydı...
Kim o acıyı hissedebilirdi ki... Bizler mi...? Hayır hayır... O acıyı evladı ve eşi hunharca katledilmiş olan bir Filistinli, Afganistanlı, Çeçenistanlı, Bosnalı, Iraklı, Suriyeli bir baba hissedebilirdi....
Sümeyye adının sahibi gibi cennete uğurlanmıştı... Abdullah ise zaten günahsızdı... Onlar cennette Zeyd'i bekliyorlar...
Konu
Konuyu Okuyanlar: 2 Ziyaretçi