“Efendiler, soruyorum, düşmanların altı ay sonra iade etmiş olduğu bir toprak var mıdır? Yoktur efendiler. Hangi toprak bir daha iade edilmiştir? Musul’u bir sene sonraya bırakmak… neticede kaybetmek demektir… “Mehmetçiğin süngüsüyle kazanılan muazzam zafer, Lozan’da heba edildi… Misak-ı Milli’den taviz veriliyor…”
Bu gür sadanın sahibi, Meclis’teki İkinci Grub’un (iktidardakilere “Birinci Grup” muhaliflere İkinci Grup” deniyordu) lideri Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey’di.
Lozan Konferansı hiçbir sonuca ulaşmadan dağılmış (4 Şubat 1923), konu TBMM’ye getirilmişti (21 Şubat 1923).
Meclis Başkan Vekili olarak o günkü oturumu yöneten Ali Fuat PaşaTBMM’deki havayı şöyle anlatıyor: “Gerek hükümeti ve gerekse başmurahhas İsmet Paşa’yı mes’ul tutmak yoluna gidiyorlardı. Konuşmaların hemen hepsi, şiddetli ve sinirli idi. Mebusların Misak-ı Milli’den bazı fedakârlıklar yapılmak suretiyle hazırlanan mukabil projenin müttefiklerce kabulü halinde Meclis’in millet muvacehesinde düşeceği durumdan son derece telaşlandıkları belli oluyordu.”
Muhalif olarak tanınan İkinci Grub’un lideri Ali Şükrü Bey, iktidarı amansızca eleştiriyordu. Defalarca kürsüye çıkıp, “Mehmetçiğin süngüsü ile kazanılan muazzam zaferi Lozan’da hebâ ettiniz” diye bağırıyor, Lozan heyetinin, Lord Curzon’un oyunlarına kurban gittiğini iddia ediyordu.
Öyle çok kürsüye çıkmıştı ki, esasen Lozan muhalifleri arasında bulunanRauf Bey (Orbay) bile sıkılmış, “Şükrü, yeter!” diye bağırmıştı, “artık söz alma!’”
Ali Şükrü Bey:“Râuf!.. Ben bu işin fedâisiyim, anladın mı?” diye cevap vererek kürsüye yürümüştü.
Ali Şükrü Bey’in konuşmaları en çok Mustafa Kemal Paşa’yı sinirlendirmişti. Tekrar söz istemesi karşısında öfkeli bir tavırla bağırmaya başladı: “Bir haftadır söylüyorsunuz, memleketi zarardide ediyorsunuz, maksadınız nedir?”
Ali Şükrü Bey, maksadını anlatmak isterken, tabancasını çekerek üzerine yürüdü. Ali Şükrü Bey de silahına sarılmıştı. Araya girenlen tarafından olay güçlükle bastırıldı.
Oturumu yöneten Meclis Başkan Vekili Ali Fuat Paşa, o günü şöyle anlatıyor:
“Mustafa Kemal Paşa, Meclis’te konuşurken, hava oldukça gergindi. O konuşuyor, sözü kesiliyor, o cevaplıyordu. Paşa sözlerini tamamladıktan sonra, Ali Şükrü Bey’in, ‘Ben de söyleyeceğim’ demesi üzerine Gazi Paşa hiddetli bir tavırla: ‘Bir haftadır söylüyorsunuz, memleketi zarardide ediyorsunuz, maksadınız nedir?’ dedi ve kürsüden inerek elleri cebinde olduğu halde asabî bir şekilde Ali Şükrü Bey’in üzerine yürüdü. Bu arada herkes Meclis’in ortasında birbirine bağırmakta olan meb’usların etrafında toplanmıştı. Ali Şükrü Bey, ‘kimseyi ithama hakkınız yoktur’ diye bağırıyor ve Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey de ‘Meclis’te emniyet yok mudur?’ feryadını basıyordu.”
Meclis’te zabıt kâtipliği yapan rahmetli Mahir İz,“Yılların İzi” isimli kitabında, Zabıt Müdürü Zeki Bey’in kulağına, “Ali Şükrü Bey bu gece idam fetvasını eliyle imza etti” diye fısıldadığını kaydediyor.
Nitekim de öyle oldu: Bu oturumdan yirmi gün kadar sonra, Ali Şükrü Beyaniden ortadan kayboldu. Konu Meclis’e geldi. Sinop meb’usu Hakkı Hâmi Bey kürsüye çıktı: “Efendiler! Eğer Ali Şükrü Bey’e hürriyet-i efkârından(özgür düşüncelerinden) dolayı bir tecâvüz vukû bulmuşsa, ben bütün cihan huzurunda o gibi kirli ele derim ki, Ali Şükrü Bey gibi bu memlekette memleketin hürriyeti için feryâd edecek daha birçok beyler vardır. Efendiler! Hiç bir zaman milletinfikr-i hürriyeti ve kanaatı silahla öldürülemez. Tehdid ile söndürülemez.”
Ardından Erzurum Meb’usu Hüseyin Avni Bey kürsüye çıktı:
“Efendiler! Bu şerefli kürsü bugün elîm bir vaziyete sahne oluyor. Bu şerefli milletin meb’usları bugün kalbleri kan bağlamış bir zavallı, bîçâre gibi birbirlerine bakıyorlar. Ey kâbe-i millet! Sana da mı taarruz! Ey ârâ-yı millet, sana da mı taarruz? Ey milletin mukaddesatı sana da mı taarruz?”(Lânet sesleri, bu millet ölmez, zihniyet ölmez, fikir ölmez sesleri).
Birkaç gün sonra Şükrü Bey’in cesedi bulundu. İple boğularak öldürülmüş, Çankaya sırtlarında toprağa gömülmüştü.
Recep Peker’in bile “Çok temiz, mert ve vatanperver bir arkadaş!.. Yalnız sinirli!… Coştu mu kabına sığmıyor” dediği mert bir muhalif böylece susturulmuştu.
Suç, Giresunlu hemşehrisi Topal Osman Ağa’nın üzerine yıkıldı. Böylece bir taşla iki kuş vurulmuş oluyordu!
Nihayet o da katledildi. Bununla da yetinilmeyerek başı kesildi. Meclis’in kapısına ayaklarından asıldı.
Bu olayların ardından Birinci Meclis dağıtılıp titizlikle tek tek belirlenen isimlerden oluşan İkinci Meclis kuruldu ve Lozan bu Meclis tarafından onaylandı.
Yavuz Bahadıroğlu / Yeni Akit
Konu
Konuyu Okuyanlar: 1 Ziyaretçi